2023/05/29

Kitap üç kız kardeşin hayatına odaklı bir roman, ancak gerisinde Kolombiya halkının yaşamı ve yoksulluğu hakkında biraz fikir edinmenizi de sağlıyor. Ancak tamamen Kolombiya’yı tanımanız mümkün değil, daha ziyade pembe dizi tadındaki kız kardeşlerin yaşam öykülerine maruz kalıyorsunuz. Romanın muhakkak toplumu yansıtmasını beklemek kuşkusuz hatalı bir yaklaşım olur ancak entrika ve acı taşan bir kitap okumak da bir o kadar tatsız bir hal alıyor.

yara-izleri-jorge-franco
Karakterlerin tesadüfen yaşadığı olayları anlayabilsem de aldığı anlamsız kararları, ruh halleriyle beraber   işlenmediğinde   ( mantık olmasa bile kararı almaya iten bir etmen muhakkak vardır), olay havada kalıyor ve sonu pembe diziden öteye gidemiyor. Kitabın anlatımı ve zamanlar arası geçiş etkileyici olsa da bir şekilde sonunu bağlayabilmişse de bu tarzın yeni olmadığını bilmek, daha evvel bunu başaranları görmek sizde olay örgüsünün en azından mantıklı olmasını isteme hakkı doğuruyor.
jorge-franco
Kolombiyalı yazar Jorge Franco’nun Türkçeye kazandırılan ilk eseri   “Yara İzleri”     okuyucuyla buluştu. İthaki Yayınları’ndan çıkan roman, üç kız kardeşin hayatını anlatıyor. Yazar     ülkemizde pek tanınmasa da 1996 yılında öyküleriyle yazın hayatına  başladı.    1997 yılında yayımladığı  ilk romanı Mala Noche( Kötü Gece)  ile   ülkesinde düzenlenen edebiyat  yarışmasında   birinciliği kazandı. İkinci romanı    Rosario Tijeras ile  Uluslararası  Dashiell  Hammet  Ödülü’nü  kazanan yazarın bu romanı ve Paraiso Travel (Cennete Yolculuk) isimli eseri filme uyarlandı. Eserleri pek çok dile çevrilen yazarın bir diğer özelliği ise Gabriel Garcia Marquez’in kendisi için “ Meşaleyi teslim etmek istediğim yazar” diye nitelendirmesi.
jorge-franco-filmleriGörüldüğü üzere az esere bol ödül alan, eserleri filme aktarılan ve Marquez’in övgüsüyle yola devam eden Franco yeni kitabıyla bizlerin karşısında. Kitap üç kız kardeşin hayatına odaklı bir roman, ancak gerisinde Kolombiya halkının yaşamı ve yoksulluğu hakkında biraz fikir edinmenizi de sağlıyor. Ancak tamamen Kolombiya’yı tanımanız mümkün değil, daha ziyade pembe dizi tadındaki kız kardeşlerin yaşam öykülerine maruz kalıyorsunuz. Romanın muhakkak toplumu yansıtmasını beklemek kuşkusuz hatalı bir yaklaşım olur ancak entrika ve acı taşan bir kitap okumak da bir o kadar tatsız bir hal alıyor.
 
ZAMANLAR ARASI İSABETLİ GEÇİŞ
 
Romanın kurgulanma şeklinden başlamak gerekirse –kitabın en iyi kısmı olduğundan başlangıç tercihimdir-  yazarın iyi bir yöntem izlediğini söylemek mümkün. Tek bir zamanda ve kişide takılı kalmıyorsunuz. Geçmişle şimdiki zaman paralellik içinde gidiyor ve bu anlatım tarzı okuyucunun merakını zinde tutuyor ve sürükleyiciliği de beraberinde getiriyor. Yazar, kız kardeşlerin geçmişte yaşadıklarını anlatabilmek için onlara, karakterlerine dair uygun isimler takarak ( acılar icat eden, telefon bekleyen ve bir delilik yapan olmak üzere), geçmiş zamana gidişinizi anlaşılır kılıyor ve zamanlar arası geçiş kitabın en iyi kısımlarından biri haline geliyor. En başta olayı şimdiki anda yangınla başlatıp yine yangınla sona erdirmesi sonu bağlayabilmesini başarıyor. Kitap bu açıdan daha evvel Kitap Eki’nde incelediğim Gonçares’in “Kudüs” romanını anımsattı ve bu anlatım tarzının yaygınlaştığını fark ettim. Ancak Kudüs’te son bağlanamazken roman hem anlatım tekniği ile hem de olay örgüsüyle sonu bağlamış. Bu açıdan “Yara İzleri” eksik bir kitap değil.
PEMBE DİZİYE EVRİLME
Kitabın olay örgüsüne gelirsek karakterlerin ilginçliği ilk dikkat çeken husus. Üç kız kardeş birbirinden alakasız ve her birinin hayatı bir o kadar karamsar. En büyük kardeş, evin tek okumuş kişisi, ancak evde kalmış ve kendinden yirmi yaş kadar genç bir erkekle yaşadığı ilişki onu deliliğe sürüklüyor. Ortanca kardeş kendisine acılar üreterek ve kendini yaralayarak dilenmeyi tercih ediyor ve geçimini bu yolla sağlıyor. En küçük kardeşse küçük yaşta okumayı bırakarak kendinden büyük ve zengin erkeklerin metresi olarak yaşıyor. Kardeşlerin babası yok ve anneleri ise işçi. Önceleri köyde yaşayan aile geçinememeye başlayınca anne ortanca kızı da alarak şehre yerleşiyor. Birkaç yıl sonra ise diğer kızlar da yanlarına geliyor ve yoksulluk ve annelerinin ilgisizliğiyle kızların savruluşlarına şahit oluyorsunuz.
Bu anlattıklarım normal görünebilir ancak daha sonra gelişen olaylar ve bunların karakterlerin ruh hallerine bağlanamaması ile kitabın romandan pembe diziye evrilişi de başlıyor. Ortanca kız gayrımeşru bir çocuk dünyaya getirdikten sonra, tesadüfi bir şekilde çocuğu vurularak öldürülüyor. Katilinden hesap sormaya çalışan kadın, katile aşık olup evleniyor ve çocukları oluyor. Bu esnada katilin hapiste olduğunu ve doğan çocukların da doğaüstü bir yeteneğe sahip olup lotodan çıkan sayıları bilebildiklerini de belirtmek gerekli. Ancak çocukların bu yeteneği kendilerinde etkili olmuyor, kendileri loto oynadıklarında kazanamıyorlar. Anneleri yani ortanca kardeş hem dilenerek hem de çocuklarının bildiği rakamları satarak geçimlerini karşılıyorlar.
En büyük kardeş, okumuş ve iyi bir işi varken genç bir adamla kısa bir süre ilişki yaşadıktan sonra, adamın bir anda ortadan kaybolmasıyla deliriyor ve ortanca kardeşin yanına taşınıp kendini bir odaya kapıyor. Sadece telefon çaldığında, sevgilisi olabilir umuduyla odadan dışarı çıkıyor ve biz kitap boyu sevgilisine yazdığı mektuplarla tanıyabiliyoruz onu.
En küçük kardeş ise çeşitli erkeklerle yaşadıktan sonra mafyatik bir “devrimci” ile beraber oluyor ve engelli bir çocuğu oluyor. Ortanca kardeşin evine taşınıyor. Ardından kansere yakalanıyor ve iyileşemeyeceğini öğrenince çocuğuyla beraber intihar ediyor.
Esas olaya yani yangına gelince yine “tesadüfen” gelişen yangın nedeniyle büyük kardeş ölüyor. Tek hayatta kalan ortanca kardeş oluyor ve çocukları kendisinden gizli loto oynayıp bu sefer tutturuyorlar. Yazar da tıpkı kardeşlerin annesi gibi ortanca kardeşe anlayamadığımız bir torpil geçmiş oluyor.
TESADÜFİ OLAYLAR VE MANTIKSIZ KARARLAR
Sonuç olarak hayatta tuhaf tesadüfler yaşayabilir ve her zaman mantıklı olmayan kararlar alabiliriz. Roman da hayattan bir kesit sunar bize ve bunları da içinde barındırması kadar doğal bir şey olamaz. Ancak karakterlerin tesadüfen yaşadığı olayları anlayabilsem de aldığı anlamsız kararları, ruh halleriyle beraber işlenmediğinde (mantık olmasa bile kararı almaya iten bir etmen muhakkak vardır), olay havada kalıyor ve sonu pembe diziden öteye gidemiyor. Kitabın anlatımı ve zamanlar arası geçiş etkileyici olsa da bir şekilde sonunu bağlayabilmişse de bu tarzın yeni olmadığını bilmek, daha evvel bunu başaranları görmek sizde olay örgüsünün en azından mantıklı olmasını isteme hakkı doğuruyor.
Kitapta bir de memnun kalmadığım en küçük kız kardeşin özgürlük anlayışı ve çocuğunu doğurduğu mafyatik devrimci tiplemesi. Karakter özellikle zengin erkeklerle beraber olmayı ve kokain çekmeyi özgürlük olarak tanımlarken, büyüdüğünde böyle düşünmediğini söylese de bu söylem içi boş görünüyor. Özellikle devrimci diye kendini tanımlayanların kokain çeken ve mafyavari tavırlar içinde olması eleştirilecek diğer bir unsur. Yazar bu tarz insanların kendini devrimci diye tanımlayarak esasında gerçek yüzlerini göstermeye çalışmış olsa da basit bir söylemden öteye gitmiyor ve muğlak kaldığı da kesin.
Olayda çeşitli sorunlar olsa da bu tarz bir anlatım kullanıp, zamanları doğru yerleştirmek yenilik getirmese de olayın sonunu da bağlayabilmek en azından kitabı eksiksiz okuduğunuz hissi veriyor. Esasında olay örgüsündeki entrika ve anlamsız tesadüfler yer almazsa ve bazı konularda yazar daha net olup, azıcık muğlak bahsetmek yerine bahsedip bahsetmeme konusunda karar verirse kendisinden daha iyi eserler okuyabileceğimiz kanaatindeyim.
 ( Yara İzleri, Jorge Franco, İthaki Yayınları, Çev.: Seda Ersavcı, 314 s.)

DENİZ ANTEPOĞLU
denizantepoglu@hotmail.com

Yorum Yapmasam Olmaz :)