2023/05/27

“Peri masalları çocuklara ejderhaların gerçek olduğunu anlatmaz. Çocuklar onların var olduğunu zaten bilir. Peri masalları çocuklara, ejderhaların da yenilebileceğini anlatır.”

– G.K. Chesterton

Bir haftalık aranın ardından tekrar beraberiz. Nadiren de olsa yazımın ekte bulunmadığı haftalar için, özellikle köşeyi düzenli takip eden okurdan özür dilerim. Nedenlerini sıralamaya gerek yok. Genel olarak, kitap fuarının da bitmesiyle yeni yayınlanan eserlerde bir durgunluk yaşandığını belirtmek gerekir. Madem bir hafta kaybettik, telafi edelim. Bu hafta farklı tatları ve farklı okuma serüvenlerini sunan üç kitabı beraberce inceleyeceğiz.

HOMBRE

peter-wiechmannVakit kaybetmeden, ilk kitaba geçelim. İlk kitabımız Maceraperest Çizgiler’den (Oğlak Yayınları) bir çizgi-roman. Alman çizgi-roman yazarı Peter Wiechmann’ın kaleme aldığı (aynı zamanda Andrax ve Dietrich von Bern adında iki farklı seri ile Thomas der Trommler’in de aralarında bulunduğu bir hayli fazla sayıda çizgi-romanın yazarıdır) ve İspanyol Rafael Méndez’in çizdiği Hombre”. 2 ciltten oluşan serinin yayınlanan ilk cildinin tercümesini Kerem Sanatel üstlenmiş. Çeviri oldukça kolay bir okuma sunmasına karşın, Alman bir yazarın kaleme aldığı ve benim de Almanca (ve bir kaynakta da İspanyolca ve Fransızca tercümelerine ulaştım) dışında bir baskısına ulaşamadığım çizgi-romanın, ciltte bulunan “İtalyanca aslından çeviren,” ibaresi biraz tuhaf ve sorgulamaya yol açacak bir ibare olmuş. Serinin yayın hakları ise ilk olarak Ervin Rustemagiç tarafından Bosna-Hersek’te kurulan, fakat savaş sonrası Slovenya’ya taşınmak zorunda kalan SAF’ın (Strip Art Features) elinde bulunuyor. İngilizce tercümesine rastlamadığım, 2009 yılı gibi yakın bir zamanda oluşturulan, western çizgi-roman Hombre’yi keşfettikleri ve dilimize kazandırdıkları için Oğlak Yayınlarını kutlayalım.
hombre
Çizgi-romana gelirsek, her ne kadar Wiechmann’ın vahşi batı tarihi ve öyküleriyle ilgili engin bir birikimi olduğunu bilsek ve fark etsek de öykücülüğünün pek de elle tutulur yanı olduğunu söylemek mümkün değil. Bir çizgi-roman için bile fazlaca basit kaçacak (hatta pek çok gerçek-dışı izleğin peşini süren western fumettilerde bile rastlayamayacağınız kadar yalın) diyaloglarını göz ardı etsek dahi, bu sefer de öykülerinin izlediği yol ve çözümlemelerinin havada kalmışlığına takılıyoruz. Ciddi anlamda bir çizgi-öykü senaryosu oluşturmak yerine, aklında kalan vahşi batı öykülerinin çarpıcı olabilecek doneleri etrafında gezinip duruyor gibi bir izlenim söz konusu. Yazarın, okurun serüvenine yaptığı tek katkı, öyküler arasında sunduğu okuma parçaları. Bu parçaları okurken keyif aldığımı ve hiç olmazsa öyküleri imgesel anlamda okurun bir yerlere oturtmasına yardımcı olduğunu söylemeliyim. Rafael Méndez’in çizimi ve anlatımı ise yazarının aksine olağanüstü ve açıkçası Hombre’yi okumaya iten, taşıyan ana faktör de Méndez’in sanatı. Biraz ağır olabilir belki ama eleştirmenin gereği olarak o kadar da söz söyleme hakkımız bulunsun; kişisel görüşüm, Weichmann’ın bir yazar olarak Méndez gibi bir çizeri kesinlikle hak etmediği yönünde. Hombre harika sanatıyla, yeni bir western arayışındaki çizgi-roman okurunu bekliyor.

MASAL MASAL MATİTAS

masal-masal-matitas
İkinci kitabımız, Evrensel Basım Yayın’dan. Melek Özlem Sezer imzalı “Masal Masal Matitas” kitabı. Yazarının derlediği, başlıklara böldüğü ve harmanladığı, yetişkinlere yönelik bir masal antolojisi. En azından iddiası bu yönde. Halbuki yazarının da üstünde durduğu, masalların sadece çocuklar için olmadığı yönündeki serzenişindeki haklılığı kadar, çocuğun anlayabileceği herhangi bir kitabın da aynı zamanda çocuklar için de olabileceğinin ayırtına varmak gerekir. C.S. Lewis’in “sadece çocuklar tarafından keyfine varılabilecek bir çocuk öyküsü, zerre kadar bile iyi bir çocuk öyküsü değildir,” sözlerini hatırlayalım. TRT Radyolarına masal programları da hazırlamış olan 1971 doğumlu Melek Özlem Sezer’in şiir (Derin, Yusuf ile Zeliha, Söğüt Sefası Meyhanesi, Söğüt Sefareti, Sözcük Dülgeri Ali), çocuk (Yokoko, Sincap Evi, Sakız Çiğneyen Kedi vb.) kitapları ve bunların yanında “Masallar ve Toplumsal Cinsiyet” adında bir inceleme kitabı bulunuyor. Masalların yetişkin hayatına nasıl etki ettiği ile ilgili fikirlerine kitaplarında (Masal Masal Matitas’ın başlangıcında da görüşlerine yer vermiş) rastlamak mümkün. Bu anlamda harmanladığı bu antoloji, Melek Özlem Sezer’in masalları yeniden insanlarla buluşturma, farklı yönlerini işleme çalışması için tamamlayıcı bir rol de oynuyor.
melek-ozlem-sener
Antolojiye dâhil ettiği masalları okumak ve veriler çevresinde tartışmak oldukça zevkli. Pek çok farklı yaklaşımı oldukça keyifli ve sorgulayıcı bir okuma serüvenine yol açsa da ne yazık ki stereo-tipleştirilen, “masalları sadece küçük çocuklar için sanan” ucube okur tiplemesinin çok fazla etrafında döndüğü izlenimine kapılıyorum (-ki aslında klasik masalların Grimm yanına ve karanlık yönlerine yaklaşımı, pek çok batılı yazar tarafından defalarca irdelenmiştir, bu nedenle pek de orijinal yaklaşımlar olduğunu söylemek mümkün değil). Yazılarında sıklıkla eksikliğini hissettiğim şeyler, çocuk ve çocuğun barındırdığı “macera” duygusudur.

Beni bazı kolaycı yaklaşımlar zaman zaman rahatsız ediyor. Yazarın belirttiği Hansel ve Gratel’in “haneye tecavüz, yamyamlık, cinayet, hırsızlık” gibi verilerine dikkat çekmek, bunları yazmak, istediğiniz meselelere yaymak kolaydır. Esas olan, Hansel ve Gratel’deki, edebi anlamda, korku yazınındaki “çaresizlik” duygusunun nasıl su yüzüne çıkartıldığına ve modern zamanın zombi öykülerinden tutunda, apokaliptik bilim-kurgudaki “çaresizlik” hissine nasıl ön-ayak teşkil ettiğine, dolayısıyla “çaresizlik” duygusuna duyulabilecek özlem veya nefrete dikkat çekmektir. Yine yazarın değindiği, rızası dışında öpülen ölü Pamuk Prenses’in karşısında dehşete kapılmamız gerekirken hissettiğimiz romantik duygular üzerinden masalın gücüne göndermeler veya övgüler de yine kolaycı bir yaklaşımdır.

Asıl olan, meseleyi oradan Erich Fromm’un “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı” (1964) kitabında ele aldığı nekrofiliye taşıyarak, karşılaştırma yapabilmektir. Yani, örnekte değindiğim gibi nekrofilinin psikolojideki yerinden emin olmadan, karşısında “dehşete düşmek” tanımlamasına indirgeyerek, masalın ergen ve yetişkin yaşantısındaki psikolojik açılımını yapmak, oldukça havada kalan bir çabalamadır. Bu örnekleri çoğaltmak elbette mümkün ancak unutmamamız gereken bütün bu incelemeleri Melek Özlem Sezer’den beklemenin haksızlık olacağıdır. Masallara sırtını dönen okuru (sadece masallara değil elbette, bu sorun, hayal gücünün bütün eserlerine sırtını dönen tüm okurları kapsar) yeniden masallarla buluşturduğu, masallara farklı bakış açılarının yolunu açtığı için ona teşekkür borcumuz var. Okuması ve üzerine düşünüp tartışması bir hayli zevkli olan bu antolojiyi kaçırmamanızı öneririm.

HOBBİT VE FELSEFE

Üçüncü kitabımız, İthaki yayınlarından: Gregory Bassham ve Eric Bronson’un derlediği,Hobbit ve Felsefe. Gregory Bassham’ın imzası bulunan, aynı şekilde pek çok popüler fantastik kurgu eseri felsefeye yakınsandığı çalışması mevcut (bkz. Narnia and Philosophy, Lord Of The Rings and Philosophy ve Harry Potter and Philosophy).
Kitabın adını duyar duymaz, işte bir eseri daha sömürmeye çalışan “falanca filanca ve felsefe” veya “bilmem ne’nin şifresi,” gibi bir kitapla karşı karşıya olduğum önyargısına kapıldım ve kitabı okudukça da bu önyargımdan dolayı utandım. Felsefeyi daha geniş kitlelere, popüler bir kitabın öykü dağarcığından yola çıkarak, akıcı bir dille aktarmaları oldukça değerli bir çalışma. Hobbit’i tekrar elinize alıp, felsefi keşiflerle beraber bir yolculuğa çıkmanız elbette keyifli. Ancak gözden kaçabilecek bir başka can alıcı noktaya değinmek istiyorum.
Yazar olmak gayretindeki genç arkadaşlar (özellikle de fantastik kurgu alanında eser vermek isteyen kardeşlerimiz) bu kitabı özellikle okusunlar. Öykücülüğün norm, kurgu ve alt metin oluşturma yönlerine farklı bakışlar edinecekleri gibi, aynı zamanda başlangıçta mutlaka her yazar gibi öykünecekleri usta yazarların yaratımlarını incelemede ve okumada hangi faktörlerin üzerinde durmaları gerektikleri hakkında ipuçlarına da ulaşacaklardır.
Kitabın bir başka kullanım alanı da bahsedilen başlıklar üzerinden, kitabı okuyan başka arkadaşlarınızla yapabileceğiniz tartışmalar olacaktır (özellikle, 292. sayfadaki, ‘Tolkien’in Boethiusvari Çözümü’ne tekrar göz atınız). Özetle herhangi bir kurgu eserin, farklı şekillerde nasıl okunabileceğine dair bir kılavuz olarak da değerlendirebilirsiniz.
Haftaya görüşmek dileğiyle…
M. Salih Kurt
mustafa.salih.kurt@gmail.com

Yorum Yapmasam Olmaz :)