2023/09/27

Hırsızlık, ahlak, feminizm, Taliban, yoksulluk, uyuşturucu, Batılı olmak, Müslüman olmak… Çok şey hakkında çok şey söyleyen bir roman “Milyonlarca Gölgenin Altında”… Küçük Fuat’ın maceraları eşliğinde Afganistan’a yolculuğa çıkıyoruz.

Milyonlarca-golgenin-altinda

“Eğer fakirseniz, ülkem yaşamak için zor bir yerdir. Ama hem fakir her çirkinseniz hayat daha da zordur.”

Andrea Busfield’ın “Milyonlarca Gölgenin Altında” adlı romanı bu ay karşılaştığım en hoş sürprizlerden biri. Elime aldığımda fazla bir şey bulmayı beklemiyordum, gerçek bir cevherle karşılaştım. Neredeyse bir Marguerite Duras Vietnam’ı kıvamında bir Afganistan. Hindiçin’i gördüğümde “Duras bu toprakları çoktan terk etmiş” demiştim, Afganistan’ı görmedim ama bu kitapta anlatılan ülke, gazetelerde karşıma çıkandan çok başka bir tat bıraktı ağzımda.

Hikâyenin kahramanı Fuat, ‘gölge yaratan adamlar’ın (Taliban) gölgesinde doğmuş. Küçük yaşta ‘sermayenin dürüstçe dağıtılması’ (hırsızlık) işine girmiş. Kuzeni Cahit ve arkadaşı Cemile ile gavurları söğüşlüyorlar. Cemile, hırsızlığı ahlaksızlık değil, yabancıların iyi insanlar olmalarına yardım etmek olarak görüyor. ‘Bizim hiçbir şeyimiz yok, onların da her şeyi var. Ama fakirlere yardım etmeyecek kadar açgözlüler. Kur’an-ı Kerim’de de yazdığı gibi, onların iyi insanlar olmalarına yardım etmek bizim görevimiz.’ Sadaka da mubah elbette.

KÜLTÜRLÜ VE ÇİRKİN 
Bu üçlüden Cahit çok da iyi biri değil ama aralarında belki de en ‘kültürlüsü’. Yol kenarından topladıkları gazeteleri satmadan okuduğu için kendini geliştirmiş. Hâliyle beyni Bin Ladin’den ABD karşıtlığına kadar Taliban propagandasıyla dolu. Kitapta bunların hiçbiri iyi/kötü; doğru/yanlış gibi köşeli tanımlarla verilmemiş. “Milyonlarca Gölgenin Altında” propagandalarla yürüyen bir roman değil. Karakterlerin sağlaması da aynı şekilde sebep-sonuç ilişkileriyle yapılmış. Cahit ‘kötü’, Cahit ‘en iyi hırsız’ ama borç istediğinde kuzeni Fuat’a, “İyi Müslüman olmasak, sizi evimize almasak anan kıçını yoldan geçen her ibneye pazarlamak zorunda kalırdı” diyecek kadar da zalim.

Ama bu kötü çocuğun cimriliğinin bizim aklımızın almayacağı ama Fuat’ın anladığı ve bize anlattığı bir açıklaması var; Cahit cimri çünkü Cahit çirkin. Güzel bir çocuk olan Fuat’ın aksine Cahit’in paraya ihtiyacı var. Yoksa asla evlenemez. Üstelik Afganistan’ın en güzel kadınıyla evlenmek istiyor. ‘Bu suratla o hayali gerçekleştirebilmek için çuvalla başlık parası bulması gerekiyordu. Bir kadını tavlamasını sağlayacak güçlü bir karakteri de yoktu. Belagat bilmezdi. Tanıdığım en ağzı bozuk insandı. Orada burada pusu kurmuş Afgan polislerden hatta sakat dilencilerden bile daha çok küfrederdi.’ 

afgan-cocuguO küfürler Cahit’i bir kadını evlenmeye asla ikna edemeyecek, olsa olsa babasından satın alacak bir kayaya dönüştürüyor. (Roman yazarına göre erkekler kadınları para ve altın düşkünü yaratıklar olarak görüyor Afganistan’da.)

Cemile ve Fuat, aynı zamanda Tavuk Sokağı’ndaki iki rakip hırsız/dilenci. Fuat’ın anlattığı Kabil, turistik caddeleri savaş yüzünden mahvolmuş Afganistan’da hediyelik eşya avlayan turistlerle dolup taşan bir şehir. Televizyonda gördüklerinize hiç benzemiyor. Lapus lazuliden yapılma mücevher kutuları turistik bölgede ateş pahasına satılırken nehir kenarındaki pazarlarda yarı fiyatına. Ama yabancılar o mesafeyi yürüyemeyecek kadar tembel veya korkak. Hâliyle turistlerin Tavuk Sokağı’nı tercih etmesi çocukların işine geliyor. “Yaşasın Amerika!”; “Amerika çok güzel!” ise çocuklara fazladan birkaç kuruş kazandıran cümleler.

AFGANİSTAN’IN ABC’Sİ 
Fuat, kapitalizmi öğrenirken biz de Afgan çocuktan Afganistan’ı öğreniyoruz, örneğin Georgie’nin ‘arkadaşları’ peştun olduğu için şanslı olduğunu, Hazarlı olsalar muhtemelen memelerini keseceklerini…  Fuat, daha on yaşına basmadan James’ten yürüttüğü içkiyi içtiği için (çaldığı için değil) cehenneme gitmekle tehdit ediliyor; May’in eşcinsel olduğunu öğrendiğinde öldürülmesinden korkuyor (annesini May’den ve dedikodulardan korumak için koca aramaya bile girişiyor); mücahitleri öğreniyor.  Taliban’ın gelişinin hikayesi ise Ruslarla savaştan sağ çıkan ama karısının ne kadar çirkin olduğunu görünce kör olan Pir Hederi’nin ağzından anlatılıyor: ‘O zamanlar onları kim sevmezdi… Ruslar başkentten çekildiğinde şehrin enkazdan farkı kalmamıştı. Muzaffer mücahitler et parçası için kavga eden köpekler gibi birbirine düşmüştü. Dükkanlara özel vergiler getirilmiş, suç alıp başını gitmişti. Şehitlerin kızlarının ırzına geçiliyordu. Taliban geldiğinde bunlar son buldu. Tecavüzcüleri astılar. Düzen sağlanmıştı ve insanlar minnettardı.’

Pir Hederi, Taliban’ın gerçek yüzünün yıllar sonra ortaya çıktığından bahsediyor. Kadınların çalışması, kızların okula gitmesi (Taliban, Kuran’da kızlar okula gitmesin yazıyor dediğinde okuma yazma bilmeyen halk buna inanmış), müzik hatta uçurtma uçurmak yasaklanmış, futbol stadyumlarına doldurulan insanlar kurşuna dizilmiş. “Cahildiler” diyor Pir Hederi. “O zaman nasıl iktidara geldiler?” diye soruyor çocuk. “Korku sayesinde. İnsanlar korkuyordu” diye yanıtlıyor yaşlı adam. Afganistan’ın politik durumu hakkında şaşırtıcı bir resim ortaya çıkıyor.

SAVAŞ VE AFYON 
Andrea-BusfieldVe uyuşturucu… “Afganistan iki şeyiyle ünlüdür: Savaş ve afyon.” Fuat, Georigie’nin ülkenin en büyük uyuşturucu tüccarlarından biriyle olmasından ötürü endişeleniyor. Kadının bunu bilmediğini sanıyor ve çocuğun hayatın gerçeklerini kadına ima etmeye çalıştığı bölümler belki de romanın en iyi yazılmış yerleri. Uyuşturucu satıcısı denilen adam, karısı ve kızı Pakistan Ulusal İstihbarat Teşkilatı tarafından öldürülünce Taliban’ın baş düşmanı kesilip ölümüne dağlarda onlarla savaşıyor. “Yabancılar bu ülkeye geldiğinde asil ve cesur olduğundan bahseder ama Afganistan’ın gerçeği ölümdür” diyor Fuat.

Bu kitap modern Müslüman bakış açısını ve temel bilgileri de ezber bilgi gibi sunmadan içeriğe yedirerek okuyucuya aktarıyor. Kolera yüzünden wikipedia’nın ne olduğunu öğrenen, annesini kurtarmaya çalışan bir çocuğu okuyoruz. Aynı çocuk eşcinsellerin öcü olmadığını da May annesini kurtardığında keşfediyor. Ama aşırı cahil Batılılar ve ülkeyi mahvedenler de var. Sonrasıysa felaketlerin ve umudun öyküsü. Kitap “Batı/batılı iyidir” demiyor asla. ‘Milyonlarca Gölgenin Altında’, gölgede de çiçek yetiştiğini hatırlatan ve ‘iyi gezgin’ olmakla övünen benim gibilerin cehaletini suratına vuran bir yapıt. Bir şans verin derim.

Zeynep Heyzen Ateş

heyzen@mail.org

(Bu yazı 17 Mayıs 2013 Cuma – Aksam.com.tr’de ve Akşam Gazetesi Kitap Eki’nde yayınlanmıştır.)

Yorum Yapmasam Olmaz :)