2023/03/19

Gerçek izleyiciler için bir film ya da belgesel kolaylıkla diğerlerine açılan bir kapı haline gelebilir. Tabii bunda internetin rolü çok büyük, bilgiye ve çoğu zaman filme ulaşımı sağlar, sansürlemeye yasaklamaya çalışsalar da bunu olası kılar. Elde bu güç ve bolca zaman varken kendinizi birden aynı mevzu üzerine farklı eserleri ardı ardına izlerken bulmanız çok kolaylaşıyor. Hele konu müzik ve film olunca şüpheniz olmasın, yolda karşılaşabilinecek bir kaç çürük yumurta dışında, malzeme bol.

sex-pistolsİşte böyle bir zaman aralığı içinde, People Are Strange isimli The Doors belgeseli ile başlayıp, aralarında Sex Pistols, yüce Queen, Lemmy, Clash, Rush, Ramones gibi nev-i şahsa özel belgesellerin yanı sıra, A Headbanger’s Journey belgeseli ile bitirme tezini tamamlayan genç antropolog Sam Dunn’ın ilk iki belgeselinin ( AHJ ve Global Metal ) on bir bölüm olarak genişletilmiş Metal Evolution’ı gibi upuzun serilerini aç beynime yuttum. Sevdiğim, sevmediğim bir çok tipi, olayları, dergilere ya da kent efsanelerine dönüşmüş olayları farklı bakış açılarının anlatımına – zaman zaman yalanlamasına – tanık olmanın yanı sıra, bu uzun ama bitmemiş maratondan zihnimde belirmiş çok keskin bir tespit kaldı. Şimdi eğri ya da doğru, bilip bilmeden ama bir şekilde sözünü ettiğimiz bütün orijinal fikirler, eninde sonunda insan kalabalığının ve tüketim odaklı sistemin içine düşüyor ve bütün çığır açıcılığını, ilk eserin kendi orijinalliğini lekeleyemese bile yarattığı akımı, yeniliği öğütüp, paramparça ediyor ve sıradanlığa mahkum ediyor.

Black-Metal-Grunge-Punkİngiltere’de yetmişlerde ortaya çıkan Punk, Amerika’da Seattle diye bir yer olduğunu öğreten Grunge ya da Norveç’in en büyük ithalat ürünü diye ticari bir etiket takılmış Black Metal. Fikir, coğrafya fark etmiyor. Burada şunu belirtmeden geçemeyeceğim, telaffuz ettiğimiz isimler, etiketler, Punk/Grunge/Black Metal ve diğerleri, hepsi yine bu öğütücü makine tarafından o yaratıcı insanların fikirlerinin oluşturduğu düşünce akımına kendilerinin “uygun” gördüğü isim. Aynı etiketlenme gibi, orijinal fikir ve tavırlar da itinayla yok ediliyor. Hepsinde görebiliyoruz. Punk denince akılda beliren, dazlak kafada dikilmiş rengarenk saçlar ve yırtık pırtık, bol aksesuarlı kıyafetler olabilir, ama işin aslı o değildi. Akımın mihenk taşlarından kabul edilen Sex Pistol’ın elemanlarının The Filth and The Fury belgeselinde dile getirdikleri gibi:

 “Bir süre sonra baktık ki herkes bizim gibi giyinmeye, elbiselerini yırtmaya, kıçına başına çengelli iğne takmaya başlamıştı. Ve bu iğrenç bir şeydi, biz bu insanlara kendileri olmayı, herhangi bir şeyi başkalarından beklememelerini kendilerinin uğraştığı, çaba gösterdiği her şeyin yeteri kadar iyi olduğunu anlatmaya çalışırken, tam tersi bir örnek olmuşlardı.”

Aynen Amerika’da dinledikleri müziği kendileri üreten ve kendilerine çalan kasabadaki gençlerin dikkat çekmesi ve bunu üzerine düzenlenen festivallere gelenlerin albüm kapaklarında gördükleri müzisyenler gibi giyinmesini mide bulandırıcı bulan veya Norveç’te kendi kendilerine mutlu mesut yaşarken dayatılan Mcdonalds kültürüne tepki gösteren gençlerin terörist diye etiketlendirilip, kara bir bela gibi bir yandan tehdit bir yandan ticari bir metaya çevrilmesinde olduğu gibi. Örnekler çoğaltılabilir ve biraz inceleme ile kendiniz de fark edebilirsiniz.

muzik-ve-muhalefet-halil-turhanli-kitapMüzik bir güçtür. Kitleleri etkileyebilir. “Bir şiir şarkıyı hemen herkes anımsayabilirdi. Bir bildiride yazılanları ise  pek az kişi.” diyor, Halil Turhanlı kitabıMüzik ve Muhalefet” de. Bin dokuz yüz altmışlardan başlayarak müziğin muhalif yönünün yolculuğunu inceleyen etkileyici bir çalışma. Toplama da diyebiliriz, yazarın çeşitli yerlerde yayınlanmış müzik yazılarının  bir araya gelmesi ile oluşmuş bir inceleme – ve tarih- kitabı. Yazıların beş ana bölümde toplanması, kronolojik olarak devam etmesi ve müzik ile ilgilenme derecenize göre bir çok tanıdıkla karşılaşmak, bu tarz belgesel temalı kitaplarda oluşabilecek didaktik ve sıkıntı veren metin olabilme olasılığını kaldırıyor.

Herkes müziğin gücünü kabul eder. Etmeyenler de farkında değildir etkisi altında oldukları gücün. Hiç müzik dinlemiyorum diyenler de, yine farkında olmadan, başka bir müzik dinliyorlardır, mesela trafiğin veya kalabalığın müziğini. Bir şiirsarkıda fikrini söylüyorsa yazan insan ya da icra eden topluluk pekala caddede aşağı yukarı sürekli ilerleyen arabalarda, dinamiğin, hareketin ve karmaşanın şarkısını yapıyorlar.  Dolayısı bu gücü kullanmak isteyenler de ellerinden geleni yapacaklardır. Müzik ve Muhalefet kitabında politikacıların, devletlerin müziği nasıl kullandığının yanı sıra, tarihe geçmiş – belki de tarihi değiştirmiş – grupların medya ve halkla olan ilişkilerine de göz atıyoruz. Mesela altmış sekizde Simon and Garfunkel ve Grateful Dead siyasi bir kanat olan cumhuriyetçilere destek verip seçim kampanyaları sırasında konserler vermişler fakat bunu politik görüşü desteklemek için değil de Vietnam savaşına olan tepkilerini göstermek için yapmışlar.  Müziğin, siyasi görüşlerin karşısında yer bulabilen bağımsız bir güç olduğunu da sık sık gösteriyor Müzik ve Muhalefet. Görüp görebileceğiniz en başarılı gruplarından Queen’in tüm özgünlüğü ve etkinliğine rağmen basınla hiç arasının olmadığını, takip edenler bilir. Fakat sadece basının değil, grubun zirve yaptığı seksenlerde aynı zamanda solunda kara listesindeydiler. Grubun ismi ve Radio Ga Ga  şarkısının klibinde kullandıkları bazı görüntüler, sol ile aralarının açılmasında etkili olmuş. Brezilya’da solun bir kısmı tarafından adeta marş olarak benimsenen I Want To Break Free şarkılarının klibi yayınlanmaya başladığında ise Brezilya’li solcular şoke olmuş ve kendileriyle dalga geçildiğini hissetmişler.

Konusu – ve hatta adı-  müzik ve muhalefet olan kitapta Beat kuşağına ait bir bölüm olmaması düşünülemez değil mi? And the beat goes on… bölümünde, düşünce ve aylaklıklarının okuduğumuz bütün kuşak yazarlarının satırları arasından dökülen özellikle caz müziğinin takibini yapıyoruz Müzik ve Muhalefet’te. Zaten hayatlarıyla bile muhalif olan bu adamların müzik ile olan ilişkilerini okumak ilgi çekici. Özellikle Kerouac takibindeyseniz mesela, Günbatımının Hüzünlü Çocuğu bölümünü mutlaka okumanız gerekmekte.

grateful-dead-ve-fugazi

Yıllar sonra farkına varıldığı ve ya varılacağı üzere, hayat boyunca toplamaya, biriktirmeye, yeniden yeniden kullanmaya sarf edilen eforun karşılığını alabileceğiniz tek şey müzik. Müzik ve Muhalefet’in üçüncü sayfasından itibaren albüm isimleri telaffuz edilmeye başlanıyor. Grateful Dead’den Fugazi’ye uzanan geniş bir arşivden bahsediyorum. Dolayısı ile bu kitabı sadece kendi başına bir tür müzik antolojisi olarak kullanmak mümkün.

Kitabın yazarı Halil Turhanlı nevi şahsına münhasır bir kişi. Aklı başında görünen insanların verdiği tepkilere sahip. Kitabı ilk elime aldığım zaman, yazarını bizlere tanıtan yazının ilk paragrafının son cümlesi bir hayli etkileyici gelmişti: “Bir ilkbahar sabahı traş olurken aynada yüzünü gördü ve avukatlığın yanı sıra ülkeden de ayrılma kararı alarak İngiltere’ye gitti.” 1954’te şu anda da halil-turhanli2yaşadığı Çanakkale’de doğmuş. Devam zorunluluğu yok diye İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okumuş. Aynadaki yansımasının ön ayak olması ile ortadan yok olduğu dönemden sonra, Türkiye’ye geri dönmüş. Daha çocuk yaşta büyünce ne olmak istediğine karar vermiş: Serseri. Gayet samimi bir açıklama. Kişisel olarak, olabileceğim en samimi zamanlar olan çocuk yaşta, bu kadar samimi olamadığım için bunu başaran insanları seviyorum.  Serserilik konusunda ne kadar başarılı oldu tam bilgim yok ama, Meleklerin Düştüğü Yer, Müzik ve Muhalefet, Bir Erdem Olarak Sapkınlık, Ütopyanın Sesleri, Şenlik, Sanat ve Sabotaj, Anarşik Armoni, Kâhinler ve Müjdeciler kitaplarına bakarak yazarlıkta bir hayli ilerlediği ortada.  Kendisini takip edebileceğiniz bir diğer alansa  Açık Radyo. Geçmişte yayınlanan programların metinlerini de Açık Radyo’nun internet sitesinde okuyabilirsiniz.

Bir çok farklı dergiden toplanmış ve kronolojik olarak bir araya getirilmiş makalelerden oluşan çok kapsamlı Müzik ve Muhalefet  sürekli ekrana bakmaktan sıkıldığınızda,  kitabın içindeki albümlerin rastgele seçildiği çalma listesi eşliğinde, sayfaları arasında kaybolunabilecek şifa niyetine bir eser.

(Müzik ve Muhalefet – Halil Turhanlı – AltıKırkBeş Yayınları – 257 Sayfa)

Cem Topuz

4400th@gmail.com

1 thought on “BİR İLKBAHAR SABAHI TRAŞ OLURKEN AYNADA YÜZÜNÜ GÖRDÜ

  1. Sarışın efsane Curt Cobain’in ‘about a son’ isimli belgeselini de izlemenizi salık veririm. Belgesel Cobain in kendi ses kaydından oluşuyor. Çok etkileyiciydi. Cobain de bu belgeselde gazetecilere küfür ediyor.

    Aykırı olabilmek cesaret ister. Bu yüzden aykırı adamlar saygı görmeye değerdir. Kokuşmuş düzenin bir aksamı olmadıkları için bence bunu hakediyorlar.

    Rest in peace, Curt!

Yorum Yapmasam Olmaz :)