
Yaşadığımız çağın en büyük komplosu, komplo teorilerini çürütmeye kendini adamış akademisyenlere göre, ‘karşı-bilgi’. Yani gerçek kisvesine büründürülmüş yalan! Dünyada en yaygın ‘karşı-bilgi’lere bilimsel kitaplarla verilen yanıtları derledik…
Yıl 1938. Orson Welles, radyo programında, haber yayını yapar gibi, büyük bir ciddiyetle uzaylıların dünyayı işgal ettiğini duyuruyor. 60 dakikalık, son derece gerçekçi bir ‘Marslılar dünyayı işgal etti’ oyunu. Belediye başkanını taklit eden bir aktör, halkı sakin olmaya davet ediyor. Ama o kadar iyi bir iş çıkarıyor ki 21 yaşındaki gençler, şaka gerçeğe dönüyor, halk paniğe kapılıp evlerini terk ediyor. Tarihin en başarılı provokasyonu/manipülasyonu/eşek şakası…
‘ABD hükümeti, uçakların Dünya Ticaret Merkezi’ne çarpacağını önceden biliyordu’; ‘Çiçek aşısı, çocuklukta otizme yol açıyor’; ‘Çin donanması Amerika’ya Kolomb’dan en az yetmiş yıl önce ulaşmıştı’, ‘Hücrenin yapısı kendiliğinden -evrimle- oluşamayacak kadar karmaşıktır’…
Yukarıda bahsi geçen bütün iddialar saygın yayınevleri tarafından basılan kitaplarda ele alındı; saygın gazetelerin köşe yazarları tarafından tartışmaya açıldı; politikacılar tarafından dile getirildi ve internet aracılığıyla dünyaya yayıldı. Doğruluklarına inanan milyonlarca insan var. Oysa dördü de yanlış. Daha doğrusu: Doğruluklarını ispatlayan bilgi, belge, bulgu yok.
İşte karşı-bilgi. Gerçek kisvesine büründürülmüş yalan. Çağın en büyük komplosu, komplo teorilerini çürütmeye kendini adamış akademisyenlere göre (adlarını yazının sonunda bulacaksınız) budur. Günümüzde karşı-bilgi kurgulama öylesine başarılı bir şekilde yapılmaktadır ki gerçekleri ayırt etmek iyice zorlaşmış, dahası ilk ortaya atıldıklarında sadece ufak grupların inandığı bu komplo teorileri, eğitimli kişiler tarafından bile ciddiye alınır hale gelmiştir. Amaç: Sadece bilginin kontrolünü hedefleyen değil, toplumun düşünme ve algılama biçimini de bozan bir müdahale.
KAYBOLAN YÖNTEM BİLİM
Aydınlanma çağı insanoğluna sorgulama, bilimsel yöntemlere başvurma ve dünyayı gözlemleme alışkanlıklarını hediye etmişti. Doğayı ve toplumu anlayabilmek için bilime dayanan yöntemler kullanmaya alışmıştık. Kaybolan bu yöntem bilimdir, sorgulama becerisidir. Nasıl oluyor da kurnaz Türk, “NASA’da çalıştım” diyerek Japonya’da iş buluyor? Hani bilgi çağı?
Komplolarsa birkaç gruba ayrılıyor, ilk grup yalan olduğu bilinenler: Bunları savunanlar kötü niyetli veya gerçekten naif kişiler. AIDS, CIA laboratuarında yaratıldı; MI5, Prenses Diana’yı öldürdü veya Elvis’i uzaylılar kaçırdı. İkinci grupsa ‘gizli kaynaklara’ dayananlar: Yahudi lobisi, Illuminati, bitkilerin genetiğiyle oynanarak bizim genetiğimizle oynanması. Favori yazarlarımdan, ‘Zırvalar Dünyayı Nasıl Ele Geçirdi’ adlı kitabın yazarı Francis Wheen’in “Eyvah” dediği nokta da burası: Kendimize sadece budalaların yalan tarihe ve yalan bilime inandığını söylüyor, sahte mantığa ve komplo teorilerine bağışıklığımız olduğunu iddia diyoruz. Oysa biz de aciziz. Sorgulamadığımız her bilgide karanlığa teslim oluyoruz.
Son örnekler 11 Eylül’den: “Kulelerin dikine yıkılışını düşünsenize. Jet yakıtı çeliği eritecek kadar ısı yaratmazdı. Sadece kontrollü patlama böyle bir yıkıma yol açabilir.” Herkes jet yakıtından anlayan mühendislermiş gibi başlarını sallıyor. “Ne kadar haklı, gerçekten garip…” diyorlar. Hepimiz mühendis oluyoruz birden. Oysa mühendisler aksini söylüyor. Açık bakmıyoruz. Pseudo-bilgi (yalan bilgi) bize yetiyor.
BİLİM BELAGATE YENİLDİ
David Dunbar ve Brad Reagan’ın ‘11 Eylül Efsanelerini Yıkmak: Gerçekler Karşısında Hiçbir Şansı Olmayan Komplo Teorileri’ adlı kitabında tüm bu teoriler birer birer çürütülüyor. Ama karşı-bilgiyle yarışamıyorlar çünkü bilimin kelimeleri belagate yetişemiyor. Bir diğer popüler zırva, anti-siyonist haber gruplarından AFP’nin (American Free Press) Amerikan okullarındaki silahlı saldırı olaylarını öğretmenlerin öğrencilerine Yahudi soykırımını anlatmalarına bağlaması. (‘Soykırımı Öğretmek Öldürüyor!’ makalesi bahsi geçen kurumun internet sitesinde hâlâ duruyor.) AFP’nin Neonazi dergilerinden alıntılarla bilimsellik kazandırdığı makaleye, akademik çalışma havası verilmiş. Diğer tarafta Skeptic Dergisi’nin editörü Michael Shermer bilimsel delillerle tüm bunların saçmalık olduğunu anlatmaya çalışsa da ne yazık ki duyuramıyor sesini.
Damian Thompson’ın bir diğer uzmanlık alanı da sahte peygamberler. Örneğin 19. yüzyılda siz deyin “Freelance peygamber”, ben diyeyim “Ruhani guru”, bir tarikat lideri, dönemin koşullarına göre azımsanmayacak sayıda insanı kıyamet korkusuyla kendine bağlamış. Kıyamet kehanetleri, uydurma arkeolojik bulgular, numeroloji ve ırkçılık en sık kullanılan malzemeler. Karşı-bilginin her türünün kesiştiği alansa ‘Cultic Milieu’. UFO’lar, astroloji, ESP (Duyu dışı algılama), ölümden dönme deneyimleri, mucize diyetler, İncil kehanetleri, soykırım olmamıştır, evrim yalandır, uydurma fizik, boş alan buldukça serpiliyor. Atlantis, Antarktika’nın altında; uzaylılar DNA’mızla oynuyor; bir zamanlar Mars’ta hayat vardı; piramitleri uzaylılar yaptı; Nazca’daki çizgileri de… (Tanrıların Arabaları’nı unuttunuz mu yoksa?) Gılgamış nasıl o kadar detaylı tarif edebildi dünyanın uzaydan görüntüsünü? Yaa, başladığımız yere döndük işte. Ama teselli olur mu bilmem, Karl Popper’ı biz öldürmedik, “Teoriler onları çürütmek için yapılan en sert saldırılardan bile sağ çıkarlarsa bilime dönüşürler” iddiası biz daha keşfetmeden ‘Akla Veda’yla mezarına gömülmüştü. Deepak Chopra’ysa kanser hastalarının kuantum sıçramaları yoluyla hastalıklarını yendikleri teorisiyle ilk Ferrari’sini almış ama satacak bilgeliğe henüz ermemişti.
Karşı-bilgi artık sadece insanları kandırmakla kalmıyor, entelektüel standartlarımızı da yozlaştırıyor. Russell’ın vakti zamanında olmayana ergiyi çürütmekte kullandığı Mars-Dünya arasında dolaşan uçan çaydanlığının gerçek olduğuna inananlar çıkıyor. İroni ciddiye alınırken, kaynak görece güvendiğimiz biriyse bilgi sorgulanmıyor. Karşı-bilginin medya yoluyla zaferi -oysa medya “Ne ilgi çeker?” mantığıyla yönetiliyor. 1980 ila 1990 arasında Evangelistlerin pompaladığı haber, belki de en güzel örneği bunun: Satanistlerin bebeklerini yiyebilmek için kadınları hamile bıraktığıyla ilgili o kadar çok haber yayınlanıyor ki kadınlar sürekli panikte. 1997 yılında Elaine Showalter detaylı bir araştırmayla sahte teorileri ve kaynaklarını çıkıyor ortaya. Ne bebek yiyen satanistler var, ne uzaylılar tarafından kaçırılıp hamile bırakılan kadınlar. Fanatik dinciler ona değil, korkup kiliseye sığınmalarını hedefleyen rahiplere inanıyorlar.
Her duyduğunuza inanmamanız dileğiyle…
YAYINCILARIN DA DİKKATİNE!
Komploların sonu yok, neyse ki sahtekârlıklarla savaşan okunabilir yapıtların sayısı da artıyor. Bu yazıda yer verdiğimiz kitapların Türkiye’deki yayıncıların da dikkatini çekmesini diliyoruz.
How Mumbo-Jumbo Conquered the World-Francis Wheen (Harper); Why People Believe Weird Things-Michael Shermer (Souvenir); Hystories: Hysterical Epidemics and Modern Culture-Elaine Showalter (Picador); Satanic Panic-Jeffrey Victor (Open Court); The Cultic Milieu-Jeffrey Kaplan (Altamira); Voodoo Science: Robert Park (Oxford University Press); Intellectual Impostures-Alan Sokal (Profile Books).
Zeynep Heyzen Ateş
heyzen@mail.org
(Bu yazı 12 Temmuz 2013 Günü Aksam.com.tr’de ve Akşam Gazetesi Kitap Eki’nde yayınlanmıştır.)