
Polisiye türü (crime fiction), ülkemizde de çok okunan, göz önünde olmayı başarabilen bir türdür. Esas olarak pek çok alt türü barındıran türün, ülkemizdeki incelemelerinde, alt tür farkı gözetmeksizin genel geçer “polisiye” adı ile anılır. Hâlbuki alt türlerinin birbirinden farklı yazım biçimleri, izlekleri, kurgu yöntemleri bulunur. Eğer on beş yıl öncesi için yazınımızın incelemeleri söz konusu olsaydı, sadece “polisiye” terimini kullanmak, türü incelemek için yeterli görülebilirdi. Ancak son on beş yılda tür üzerinde yazarlarımızın yükseltmiş olduğu ve gurur duyulacak hale gelen çıta, incelemeler anlamında da alt türlere bölünmeleri de gerekli kılar hale geliyor. Tür ayrımlarına yönelik konu uzun olacağından, şimdilik bir virgül koyalım.
POLİSİYE YAZINIMIZ
Son on beş yıl içerisinde polisiye türünde yazarlarımızın ne kadar başarılı durumlara geldiğini, ne kadar yetenekli yazarların yetiştiğini anlamak için, herhangi bir kitapçıda vakit geçirip okurun eğilimlerini gözlemlemeniz yeterli. Artık öyle bir noktadayız ki üzerinde reklâm bombardımanı bulunmayan polisiye yazarlarımıza dahi, türün okuru tarafından bir eğilim söz konusu. Artık okur, çoğunlukla polisiye söz konusu olunca bir tercüme eser yerine, Türk yazarlarına yöneliyor. Bu ibre değişiminin oluşumunda gurur kaynağımız sayabileceğim, polisiye yazarlarımızın yazdıkları türe ve yazınlarına bakış açılarının ne kadar etkili olduğunu, elbette yetenekleriyle birlikte belirtmemek olmaz. Başarılarındaki ve beğenilmelerindeki nedenlerin başında, yazınlarında edebi züppelikten özellikle uzak durarak bize ait kurgular, bizleri anlatan öyküler yazmaları geldiğinin altını çizmemiz gerekiyor. Yazın yetenekleri içerisinde de sayabileceğimiz, türden, okurun ne bekleyebileceğine yönelik uğraşılarının ve yaratımlarının karşılık buluyor olması da oldukça sevindirici. Özellikle türün yazınında en zor süreç kabul edilebilecek, “kendi kahramanlarını oluşturma” bağlamında da kalıpların ötesine çıktıklarını, okurların aklına kazınabilecek karakterler yarattıklarını gözlemliyoruz. Hatta bu konuda daha zor olan, bir anti-kahraman ana karakter yaratmayı, okura sevdirmeyi, gerçeğe uygun kılmayı dahi başardıklarını görüyoruz. Polisiye yazınımız için şu an belki küçük bir eleştiri olarak yazarlarımızın baş düşman ve kötü karakter yaratımlarının bir nebze başarısızlıkla karşı karşıya olduğunu, kötü/şeytani karakterlerin iç dünyalarına girmekte, kahramanları kadar başarılı olmadıklarını söylememiz mümkün. Özellikle polisiyede kahraman karakterlerinin kalıcılığının da karşılarındaki düşmanın ne kadar iyi kurgulanmış olduğuyla yakından ilişkili olduğunu hatırlatalım.
BİR SERİ DAHA OLUR MU?
Polisiye yazınımızdaki bütün bu gelişmeler ve yükselen çıta, bu türde yeni, dikkat çekici eserleri vermeyi de daha zor hale getiriyor şüphesiz. Daha önce iki kitabı (“Beyoğlu’nda Balıkların Ayak Sesleri” ve “Muhabbet Kuşuna Ağıt”) bulunan Demir Toros’un dikkat çeken yeni romanı “Akrep Yuvası” da yükselen çıtanın üstünden atlamayı başarıyor ve birkaç santim de ekleyiveriyor.
Polisiye türündeki romanın ana karakteri Kamuran Teğmen, bir Kıbrıs gazisi. Oğlunu hunharca bir cinayette kaybetmesiyle başlayan kurgu, tesadüfen karşılaşacağı sokak çocuklarıyla, oğluna çok benzettiği bir sokak çocuğunun da aynı seri katil tarafından öldürülmesiyle, katilin izine düşüşüyle ve beklenmedik daha büyük bir entrikanın keşfiyle devam ediyor. Öncelikle yazarın, karakterlerini özenle, bir yerlerde nefes aldıklarına inandırırcasına kurguladığını, etraflarına ördüğü detayların metnin altına da anlam kattığını söyleyebiliriz. Özellikle yazar, elinizden tutup sizi sokak çocuklarının dünyasına getirdiğinde, elinizi bir anda bırakacak ve zaman zaman üşümenize, şehrin bunaltıcı karanlığında hata yapmanızı bekleyen, soğuk dünyaya bakan sıcak ampullerden gözlerini, üzerinizde hissetmenize neden olacaktır.
Elbette bir yandan sokak çocuklarına yönelik her gün kaybedilmekte olan bir vicdanı yeniden alevlendirmeye yönelik olarak da karşımıza çıkacak olan bu katmanın üzerinde fazla durmak istemiyor, bunun keşfini okura bırakıyorum. Malumunuz, özellikle inceleme ve tanıtım yazılarında vicdani unsurların çok açık edilmesi ve tekrarlanması, reklamlarla kirletilen bir kuşağı artık ajitasyon ve gerçek arasında paranoyak bir hale getirdiği için, kitaptaki bazı doneleri hak etmediği şekilde “dudak bükme” ile karşı karşıya bırakmak istemem. Demir Toros’un karakter yaratımında özellikle çapıcı olan veriler çevresinde romanı okurken sürekli aklımdan geçen şey, Kamuran Teğmen ana karakterinin romanın sonunda bir başka kitaba ve maceraya mahal vermeyecek şekilde önünün tıkanılmamasına dair dileklerimdi. Şükür ki bir devamı kısmen ve gizlice işaret eden bir sonla karşılaşmaktan ötürü mutluyum. Çünkü Kamuran Teğmen, okurun sevip bir başka macerasını okumak isteyeceği denli özenle yaratılmış, “kahraman” karakter için oldukça güzel bir örnek teşkil ediyordu. Elbette bir polisiye romandan bekleneceği üzere, sizi sayfayı okumaya zorlayan, bir sonraki sayfayı merakla beklemenize yol açan bir tempodan, okurun aklını şüphe ve ihtimallerle meşgul eden bir yazın geleneğinden romanda ziyadesiyle bulunduğunu, yazarın Türk dilini kullanmada titiz davrandığını, taklit tasvirlerden uzak durmaya özen gösterdiğini de belirtelim (özellikle “açlık” üzerine bir mecazına vuruldum). Öykünün dönem koşulları ve ince detayların (bkz. özellikle Amerikan hayranlığının başlangıcı) romanın içerisine serpiştirilmesinden de bütünsel bir lezzet açığa çıkıyor. Öykünün çevresindeki atmosferi yansıtmak için şiddet tasvirlerinden geri durmadığını, zaman zaman kitaba ara vermek zorunda bırakan yoğunlukta bulunduğunu da yazınının olumlu yönlerinden biri olarak belirtelim. Değindiğimiz üzere genel anlamda polisiye yazınımızda baş düşman yaratımlarındaki eksikliklerin üstesinden ise kısmen geliyor Demir Toros. Sadece bir canavar yaratmayıp, canavarın içinden bakmamıza da olanak sağlıyor. Ancak bunun kısa tutulması ve canavarın başkalaşımındaki psiko-faktörlere detayla değinmek yerine, nedenden doğruca sonucuna atlanması bu konudaki eksikliğin üstesinden tamamen kalkılması yönündeki hevesimizi kursağımızda bırakıyor.
Polisiye yazınımızda kazandığımız bu yeni soluğu da fark etmeniz ve haftaya görüşmek dileğiyle…
(Akrep Yuvası, Demir Toros, Remzi Kitabevi, sf: 367)
M. Salih KURT
mustafa.salih.kurt@gmail.com