
“Okumaya değer ve zevk aldığım şeyleri yazmaya çalışıyorum. Özgün şeyler anlatmak ya da sıradan şeyleri özgün biçimlerde anlatmak istiyorum”
“Bay How Ne Yapmalı?” isimli öykü kitabıyla tanıdığımız yazar Özcan Doğan’ın, “Ayakları Pürdikkat Refakatçi Haydutlar” adlı ilk romanı Alakarga Sanat Yayınları’ndan çıktı. Özgün tarzıyla dikkat çeken yazar, Türkiye’de patafizik akımının ilk temsilcilerinden.
![]() |
Jacques Prévert – Dario Fo – Man Ray – Max Ernst |
Patafizik akımının edebiyata etkisi, edebiyata farklı bir bakış algısı getirme çabası şeklinde ortaya çıkmıştır. Eserlerde metinler gerçeklikle doğrudan ilişki kurmamaya çalışır. Bu sayede okuyucunun yorum alanı genişletilmeye çalışılır ve tek anlam yerine çokanlamlılık kazandırılmaya çalışılır. Yokluk durumu ön plana çıkar, karakterlerin yaşamı eylemlerin yokluğu üzerine şekillenir.
Patafizik akımı savunanlara göre patafizik hayatın her alanındadır ve kaçınılmazdır. Bu sebeple her yazarın ve şairin tesadüfen de olsa edebiyatında kullanmaları mümkündür.
Özgün tarzı ve konularıyla dikkat çeken yazar Özcan Doğan ile bu hafta sizler için yeni kitabına ve edebiyat anlayışına dair röportaj yaptık. Keyifli okumalar.
İlk kitabınız öykülerden oluşmaktaydı. Şimdiki kitabınız ise bir roman. Neden roman yazmayı tercih ettiniz?
İlk kitaptan sonra, yazmak istediğim pek çok öykü fikri şekillenmişti kafamda. Küçük notlardı bunlar. Fakat bunları ayrı birer öykü olarak yazmak yerine, bir ana tema etrafında gelişen hikâyeler olarak yazmaya karar verdim. Bu benim için daha kolay olacak diye düşündüm ve öyle de oldu. Ayrıca yeni bir tür denemiş olacaktım. Bu açıdan roman fikri öne çıktı. Fakat öykü yazmaya devam ediyorum bugün de. Bundan sonra da kimi fikirler roman, kimileri de öykü olarak şekillenecek sanırım. Yazarken belli oluyor bu daha çok.
Patafizik edebiyat akımını Türkiye’de kullanan ilk yazar olduğunuz düşünülüyor. Katılıyor musunuz? Bu akımın edebiyatınızdaki yeri nedir?
Patafizik, düşünüş tarzımı önemli ölçüde etkileyen bir kavram. Sanat ve edebiyat anlayışımda bunun çok açık etkileri var. Aslında, yalnızca edebiyat açısından değil, bütün olarak varoluşu bir Patafizik durum olarak algıladığımı söyleyebilirim. Türkiye’de Patafizik neredeyse hiç bilinmeyen bir konu. 3-4 yıl önce durum daha da kötüydü. O günlerde blog ortamında yazdığım yazılar ve Notos dergisi için hazırladığım Patafizik dosyası okurlar ve yazar adayları arasında çok güzel bir ilgi gördü. Patafiziğin kendine özgü dili insanları kolaylıkla etkiliyor. Patafizik kavramıyla tanışmaktan dolayı büyük heyecan duyan ve Patafizik metinler yazmaya başlayanlar oldu. Şimdi az da olsa Patafizik düşünen ve yazanlar var. Ben şahsen bu konuda iyi olduğumu düşünüyorum. Türkiye’de tam anlamıyla Patafizik metinler yazan ilk kişi olabilirim gerçekten de. Zaten yazan insan sayısı çok az olduğundan, böyle bir sonuç çıkıyor normal olarak.
Romanınızda yer yer Aylak Adam ve Tutunamayanlar romanlarından izler hissediliyor. Okuyucularınız da aynı şekilde benzetmelerde bulunuyor. Bu duruma katılıyor musunuz? Etkilendiğiniz ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?
Evet bu yönde yorumlar var. Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay sevdiğim yazarlar. Bu iki yazardaki yazı üslubunun ve karakter özelliklerinin izleri yazdıklarımda görülebilir. Fakat bu birebir etkilenmeden ziyade, insanın varoluşunu algılama noktasında bunlara duyduğum yakınlıktan kaynaklanıyor sanırım. Fakat esas olarak yakınlık hissettiğim ve yazdıklarımda izleri veya benzerlikleri görülen başka yazarlar var. Blanchot, Calvino, Kafka, Jarry, Borges ve Poe’daki insan algısını paylaştığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bunlar okumaktan büyük zevk aldığım yazarlar ve bu ister istemez yazdıklarımda etkili oluyor. Özellikle Jarry ve Blanchot’nun etkisi büyüktür. Fakat ben etkilenmeyi doğal buluyorum. Edebiyat tarihi bütünüyle bir etkilenmeler silsilesi olarak görülebilir ve başka türlüsü de pek mümkün değildi zaten. İlerlemenin de bir koşulu bu galiba.
Yeni bir tarzda yazmak sizi endişelendiriyor mu? Türk okuyucuların yeniliklere açık olduğunu düşünüyor musunuz?
Aslında yazarken ve yayımlama aşamasındayken böyle bir endişem olmadı. Çünkü okumaya değer ve zevk aldığım şeyleri yazmaya çalışıyorum. Özgün şeyler anlatmak ya da sıradan şeyleri özgün biçimlerde anlatmak istiyorum. Yayımlanmadan önce aldığım yorumlar romana dair herhangi bir endişe uyandırmadı. Fakat yayımlandıktan sonra aldığım bazı yorumlar bundan sonrası için endişelenmeme neden oldu. Kurgu olarak bazı noktaların çok kapalı olduğu söyleniyor. Sözgelimi “Karanlıkta” rüya gören adam ve o adamın yolda yürüyen kahramanın karşısına çıkması ya da kitabın sonunda bulunan dosyanın aslında elimizdeki kitabın ikinci cildi olması gibi ayrıntılar. İkinci soruya gelince. Evet, okuyucular yeniliklere açık. Ama bu okuyucuların sayısı çok az maalesef. Bu genel olarak edebiyatın bir sorunu zaten. Çok farklı şeylerin kitleler tarafından beğenilmesi zaten kendi içinde biraz paradoksal bir şey olurdu.
( Özcan Doğan, Ayakları Pürdikkat Refaketçi Haydutlar, Alakarga Sanat Yayınları, 142 s.)
Deniz ANTEPOĞLU