2024/03/19

Julia Bachstein’in kırk iki yazarın öykülerinden derlediği “Kedi Hikâyeleri” ni okuyup bitirdiğimde şunu anladım: “Öfken hayranlığından büyükse, kedi besleyemezsin.”

Aslında her şey Henriette’i gördüğümde başladı. Ali ile Can’ı tanıyordum ama o tamamen yabancıydı bana. Patisi burnu kadar pembeydi, gözleri çekik ve koyu gri. Tüm bedenini kaplayan kısa, kırçıllı, gri tüyler boynunda son buluyordu. Burnunun büyük bölümü, boynu ve göğsü bembeyazdı.

Kedi-Hikayeleri

Evet, evet bugün bir bilinmezin peşinde en az onun kadar ürkek adımlarla yürüyorsam tek sorumlu Hanriette’dir.

Yoksa deniz tutkunu Miço mu? Peki, kaybolup kaybolup geri gelen Fritz Prolet olabilir mi? Ah bilemedim, içimden bir ses “Yok sen asıl Murr’a hayransın” diyor ama dinlemiyorum, zira bir yandan da Pisipuf’a, Mitzo’ya, Robinson’a, Hodge ve Serephite’e haksızlık yapmaktan korkuyorum.

Çok mu isim saydım bir çırpıda? Hah, siz öyle sanın; aslında hayli insaflı davrandım, tek tek her birini anacak olsam kaç satır tutar bilemezsiniz? Peki, kim mi bunlar? İşte bu sorunun cevabını bilmiyorum. Kendileri dışında kimse bilmiyor zira. Onlara ismi biz veriyoruz ama inanın bu onların umurunda olmuyor. Başına buyruk canlılar onlar, vız geliyor.

Duyuyorum yine aynı soruyu soruyorsunuz, “Kim bunlar?” Tamam, tamam kızmayın kedilerden söz ediyorum canım. Tam kırk iki öykünün yer aldığı bir kitapta karşıma çıktı her biri, “Kedi Hikâyeleri”nde… Kimi patisini uzattı, kimi uzun parlak tüylerini… Acemi dokunuşlarıma “tıslayarak” karşılık veren de oldu, pençesiyle bileğime imzasını atan da. Ve fakat sevgili okur her birinin pek de kedici olarak tanımlanamayan bendenizle dalga geçtiği muhakkak…

Kitabın adı, “Kedi Hikâyeleri…” Bilen bilir, kedi hikâyeleri bitmez. Hele benim gibi, kediyle tek ilişkisi arkadaşının cin bakışlı iki kedisine kaçamak dokunuşlar konduran birisi için bu hikâyeler yeni başlıyor da denilebilir.

Yine de kitapla ilgili ilk saptamam şudur; ister kedi sever olun, ister onlara benim gibi mesafeli durun kitabın satırlarında hem eğlenecek, hem çok şey öğreneceksiniz.

HAYAL İLE GERÇEK HARMANLANINCA

Kedi Hikâyeleri Julia Bachstein’in Türkçeye ilk kez çevrilen öykülere yer verdiği derlemesi. Hans Christian Andersen, E.T.A. Hoffmann, Oscar Wilde gibi tanınmış yazarların yanı sıra çoğu okurun ilk kez tanışacağı çağdaş yazarların öykülerinde bazen insan gözünden kedi, bazen de –ki bu bölümleri okumak gerçekten çok keyifli- kedinin gözünden insan anlatılıyor.

“Aslında Kedilere Tahammül Edemem”, “Kediyle Farenin Dostluğu”, “Yazarı Kedisi”, “Kedi Kürkünün K’si”, “Kedinin Yaradılışı Üzerine”, “Sfenks”, “Terk Edilmiş Kadının Kedisi”, “Çakırkeyf” kitaptaki öykülerden bazıları… Yazarların yaratıcılığına eşlik edenin, “kedi” gibi şahsiyetli bir canlı olması her satırı yeni bir maceraya dönüşüyor denilebilir.

Çeşitli ülke ve kültürden seçilmiş yazarın buluştuğu ortak noktaya gelince… Onu da sanki kahramanımız kediler dillendiriyor: “Biz kendimizi bir başkasının bizi yöneteceğinden daha iyi yönetiriz…” Çocukluk hatıralarımı zorladığımda bir tek “Çizmeli Kedi”yi hatırlıyorum. Sonraki yıllarda yazar, ressam, besteci ve mahkeme üyesi E.T.A. Hoffmann’ın “Murr Kedi’nin Gözünden” i okumuşluğum vardı, hepsi bu. Kedi yavrularına süt içirmek, yolda ayağı kırık bulduğum yavru kediyi veterinere götürmek ve daha önceki satırlarda da söylediğim gibi arkadaşımın kedilerine ürkek dokunuşlar kondurmak dışında bir ilişkim olmadı onlarla.

murr-kedinin-gozunden-cizmeli-kedi

Ama durun, ben bunun ne büyük bir eksiklik olduğunu hep bildim ve fakat aramızdaki kalın duvarı yıkabilmek mümkün olmadı bu güne kadar. Bu kitaptan sonra ne olur bilemem, zira yazarların eşsiz gözlemlerinden oluşturulmuş öykülerdeki ayrıntılar kedilere bambaşka bir gözle bakmama yardımcı olacak, kesin. Zaten siz bu satırları okurken ben büyük olasılıkla arkadaşıma gitmiş, “kahve içmeyi” bahane edip Can ile Ali’ye hayran gözlerle bakıyor hatta onları daha iyi anlamaya çalışıyor olacağım…

Ben henüz bu sıcak dostluğu yaşayamamış, yeni yeni anlamaya çalışıyorken, tarihi kanıtlar insan-kedi ilişkisinin sanılandan çok daha eski olduğunu gösteriyor.

Bilim dergisi Science, Nisan 2004 tarihli sayısında Kıbrıs’taki bir araştırma ekibinin keşfini haber yapıp, yaklaşık 9 bin 500 yıllık bir neolitik çağ mezarında, insanın yanına özenle yerleştirilmiş bir kedi iskeleti bulduğunu duyurmuştu. İşte çağlar boyu süren bu inişli çıkışlı, kimi zaman şiddet, kimi zaman aşk dolu ilişkiyi daha iyi anlayabilmek için “Kedi Hikâyeleri” bir rehber kitap niteliğinde diyebiliriz.

Ama durun sevgili okur, satırlarımı sonlandırırken şöhretli kalem erbabı Murr Kedi’nin uyarısını da paylaşmalıyım sizinle; ne olur ne olmaz: “Bu sıra dışı kitabın sağlamlığından ve değerinden kuşku duyma cüretini gösteren çıkarsa karşısında aklı, ruhu ve de sivri pençeleri olan bir kedi olduğunu unutmasın…”

KEDİ HİKÂYELERİ’NDEN ÖĞRENDİKLERİM .

  • Kedi canının istediğini yapar, ben yapamam. . “Onun yeri” diye bir yer yoktur. Minder alıp uğraşma.
  • Kedi okşamanın da bir tekniği var. Ağır hareketlerle gıdığına yönel. İlk temasta sırta sakın dokunma, pençeyi yersin.
  • “Kara kedi uğursuzluk getirir” diyene “Öyle bir şey yok” de ve kitaptaki Lillian öyküsünü oku. . Kedilerin dokuz canlı olduklarına inan. (İnan, inan, inan…) .
  • Kedi uyurken dört patisini altına alırsa, hava soğur haberin olsun.
  • Kedinin bıyıkları sarkıyorsa yağmur yağar, evden çıkmadan kontrol et.
  • Kedi çok başka bir türdür. Bilerek ve isteyerek hiç kimseye hizmet etmez, köpekle karıştırma, “ tut-getir”oyunu oynama, komik olursun. .
  • Bir kedi bir insanı sevmiyorsa, o insanın onunla yaşaması bir kaplanla yaşaması kadar düşük bir olasılıktır.
  • Araba ya da trenle seyahat etmekten nefret ederler. . İşlerine karışılmasını sevmezler.

Fügen Ünal ŞEN

fugens@gmail.com

 ( Bu yazı 20 Kasım 2012 Salı – www.fugenunalsen.wordpress.com’da yayınlanmıştır.)

Yorum Yapmasam Olmaz :)