2023/09/18

albert-camusAlbert Camus,  der ki; ” Hakiki ve ciddi bir tek felsefi sorun vardır: İntihar”.  Camus’a göre, yaşamın yaşanmaya değip değmediğini yargılamak, bu felsefi sorunu cevaplamaktır.

Geçtiğimiz günlerde talihsiz bir şekilde yitirdiğimiz, hepimizin çocukluğunun en saf zamanlarından geçen ve ‘ Jumanji ‘ , ‘ Ölü Ozanlar Derneği ‘ gibi unutulmaz filmleriyle hafızalara kazınan Robin Williams’ın ölümüyle birlikte intihar olgusu da sorgulandı.

Bilindiğinin aksine mutsuz hayatlar yaşayan, içine düştükleri bunalımdan ancak ölünce haberdar olduğumuz başarılı, zengin, ünlü ve mutlu gözüken isimlerin ışıltılı yaşamlarının ardındaki buhran, hepimizi kısa da olsa düşündürdü. Ulaşamadıkları ne vardı yahut içinde bulundukları durum neydi ki onları böylesine bilinmez bir yolculuğa çıkmaya, hayatı tek celsede bitirmeye itti?

robin_williams-intiharElbette sadece Hollywood’daki yıldızlar değil, ölüm ülkesine gitmeye karar verenler. Birçok yazar, şair ve edebiyatçı da aynı yolu seçmiş ve ölümleriyle edebiyat dünyasında şaşkınlık ve üzüntüye neden olmuşlardır. Kim ne derse desin, kimi karısıyla, kimi en yakın arkadaşıyla birlikte, kimi de yalnız… Kimyasal ilaçla, silahla, iple , evinin merdiven boşluğuna kendini bırakarak, kimi balkondan atlayarak.. dünya tarihinde tanınmış Türk yazarların da aralarında bulunduğu 31 yazar intihar etmiştir.

Yazarların bilinmezler diyarına gitme cesareti, özünde saygı uyandıracak ayrıntıları barındırır. Bu dünyadan vazgeçme nedenleri farklı olmakla birlikte hepsinin ortak bir noktası vardır : Yaşamın, yaşanma değerinin olmadığı düşüncesi ve peşi sıra gelen ruhsal çöküntü hali. Yaşamak bir seçimdir onlara göre ve kişi, ölümü seçme hakkına sahiptir. Robin Williams vesilesiyle ‘ ölme hakkı’ nı kullanarak intihar eden, kitaplarını severek okuduğumuz ünlü edebiyatçıların sıra dışı dünyalarına girelim.

VILADIMIR MAYAKOVSKI – SERGEY YESENIN 

vladimir-mayakovski“şu yaşamda

en kolay iştir ölmek

asıl güç olan

yeni bir hayata

başlamak…”

diyen isimle başlayalım. Her ne kadar yaşama bağlılığı ifade etse de bu dizeler içinde umutsuzluğu barındırıyor Rus şair ve oyun yazarı Viladimir Mayakovski için. Rusya da 1. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi yıllarında yaşamış olan şair, sosyalisttir ve zaferin er ya da geç kazanılacağını düşünmektedir. İlk görüğü meydan savaşında hayal kırıklığı ile bir isyan ‘ Pantalonlu Bulut ‘ adlı şiirini yazar :

“Ne gönlüme tek bir ak düştü,

Ne ihtiyar bir sevecenlik başımda!

Tuttu bütün dünyayı sesim, o korkunç gümbürtü;

Yakışıklı yürürüm şimdi

Yirmi iki yaşımda.

Siz çıtkırıldımlar!

Kemanlara geçirenler sevdayı.

Siz geçiren hamhalatlar dümbeleklere.

Derinizi kolaysa tersyüz edin benim gibi,

Ortada baştan aşağı dudaklar kalsın bir…”

Maksim Gorki bu şiire övgüler düzer. Artık Mayakovski de Rus edebiyatının usta kalemleri arasına girmiştir. Sosyalizme olan inancı devam eden Mayakovski, devrimin başlıca sözcülerinden biri ve Lenin’in propaganda da kullandığı en önemli isimlerden biri olur.

Ekim devrimi ve SSCB’ nin hüsranla sonuçlanan macerası ve yakın dostu Sergey Yesenin’in Leningrad’daki İngiltere Oteli’nde bileklerini keserek ve daha sonrasında asarak ölmesinden duyduğu acı, Mayakovski’nin ölümü seçmesinde etkili olsa gerek. Bir süre akıl hastanesinde kalan Yesenin’in ruhsal durumunun iyi olmadığı bilinmektedir. Ancak intihar girişimi Mayakoski için beklenmedik bir harekettir. Sergey Yesenin, ölümünden bir gün sonra bulunan ve yakın dostu Mayakovski ‘ye yazdığı veda şiiriyle (bileklerini kesip kendi kanıyla yazdığı) anılır hala :

Sergey_YeseninElveda Sevgili Dostum

“Elveda sevgili dostum elveda,

Sen kökleri içimde uzanan..

Ayrılık yazılmış alnımıza

İlerde gene karşılaşırız inan..

Elveda dostum, el sıkışmadan

Sessizce.. Ne keder ne tasa gerek:

Ölmek yeni bir şey değildir bu dünyada

Ama yaşamak da yeni bir şey olmasa gerek..”

Dostunun beklenmedik ölümüyle sarsılan Mayakovski ise, sonunda çareyi dostunun yolundan gitmekte bulur ve yakın dostu Yesenin’in ölümünden tam 5 yıl sonra; 1930’da büyük aşkı Lili Brik’i ve ailesini SSCB hükümetine emanet ettiğini belirten bir mektup bırakarak silahla intihar eder. Ölümünden sonra doğduğu köy olan ve bugün Gürcistan sınırları içinde bulunan Bağdadi’ye şairin adı verilir. İki yakın dostun seçtiği yol elbette trajiktir ancak ölümsüz dostlukları belki de hala sürmektedir, kimbilir…

JACK LONDON 

jack-londonTüm zamanların en çok okunan romancısı kabul edilen ve distopya örneği olarak yazdığı Demir Ökçe, istediği dünyaya kavuşmak için, uygarlıktan kaçacağı yerde, insanların arasına katılarak ormanı terk eden vahşi bir köpeğin acı, buruk hikaysini anlattığı ‘Beyaz Diş gibi elliden fazla romanı ile tüm dünyada tanınan ABD’li yazar Jack London, yaşadığı dönemde en çok kazanan yazarlardan biri olmuştur.

Yazar ve tarihçi Dale L. Walker, London’ın gerçek dehasının kısa, 7500 ve altında sözcükten oluşan, imgelerle dolu beyninin ve üstün anlatım yeteneğinin özgürce boşaldığı, yazılar olduğunu söyler. Gerçekten de Jack London’ın çok sayıda hikâyesi bugün bilim kurgu olarak sınıflanabilir. “The Unparalleled Invasion” Çin’e karşı bir biyolojik savaşı, “Goliah” nükleer denilebilecek bir enerji silahını, “The Shadow and the Flash” görünmezlik peşinde farklı yollar tutan iki rakip kardeşi, “A Relic of the Pliocene” çağdaş insanın bir mamutla karşılaşmasını, “The Red One” Londra’da Jung’un kuramlarına ilginin yoğun olduğu döneme ait bir hikâyesi  ile dünya dışı bir nesnenin etkisindeki bir ada kabilesini konu edinir. Negatif ütopya olarak yazdığı Demir Ökçe romanı da bugünün “Soft” bilim kurgu tanımına uygun düşmektedir.

demir-okce-Jack-London-Hayatı yoksulluk içinde geçen ve beslenme yetersizliğinden iskorbüt adlı hastalığına dahi yakalanan London, ‘beynini satmaya’ karar vererek dünyanın en zengin yazarları arasına girmiştir. Ancak sarsıntılı özel hayatı ve yaptığı evliliklerde mutluluğu bulamaması yaşama olan inancını kaybetmesine yol açmış, ve bir süre sonra tartışmalı bir biçimde hayata veda etmesine yol açmıştır.

Jack London’ın ölüm sebebi halen tam olarak aydınlanmamakla birlikte, ölümü intihar olarak kabul edilmektedir. Son dönemlerinde çok acı çektiği ve morfin kullandığı bilinen Jack London’ın fazla dozda morfin almak kaydıyla öldüğüne inanılmaktadır.

VIRGINIA WOOLF 

virginia-woolf-ve-Leonard-WoolfKadın hareketinin önemli isimlerinden İngiliz yazar Virginia Woolf’un yazma yeteneğini , Victoria devrinin tanınmış yazarlarından biri olan babası Sir Lesslie Stephan’ dan aldığını düşünebiliriz. Henüz çocukken yazar olmaya karar veren Woolf, bu yolda ilk çalışmalarını babasının kütüphanesinde gerçekleştirmiştir. Eşcinsel entelektüellerden oluşan Bloomsburry Grubuna girmesi hayatının dönüm noktası olmuştur. Eşcinsel olan Virginia Woolf’un eserlerinde, yarattığı kahramanlar arasında eşcinsel yakınlıklara sık rastlanır. 1929 yılında yazdığı Kendine Ait Bir Oda feministlerin ve kadın hareketinin kült kitabı haline gelmiştir. Woolf burada, ‘kadın ve edebiyat‘ ı inceler. Perde Arası romanını yazdığı sıralarda artık yeteneğini kaybettiğini düşünen yazar, savaş ve vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de ve hayata daha fazla dayanamayıp ondan vazgeçmiş ve evlerinin yakınlarında bulunan nehire ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir.

Virginia Woolf, geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell’e diğeri ise kocası Leonard Woolf’a.

Virginia Woolf’un, Leonard Woolf’a bıraktığı intihar mektup;

18 Mart 1941

“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”

ERNEST HEMINGWAY 

ernest-hemingway-ve-fidel-castro-KubaBabası ve iki kardeşi de kendisi gibi intihar eden, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Güneş de Doğar ve Silahlara Veda adlı yapıtlarıyla dünya edebiyatına damga vurmuş, ABD’li romancı, kısa – hikayeci ve gazeteci yazar Ernest Hemingway’in ailesinde intiharın genetik bir özellik olduğu düşünülmektedir. 20.YY. kurgu romancılığının en değerli isimlerinden Hemingway, 1899’da doğmuş, liseden mezun olduğu yıl I.Dünya Savaşı’nın başlamasıyla orduya katılmıştır. Bu süreçte gazetecilik de yapan yazar sonrasında bu yılları “Gazetecilik yıllarında öğrendiğim kurallar en güzelleri idi ve de tüm yazarlık hayatım boyunca onları unutamadım” şeklinde hatırlayacaktı. Yaşadığı döneme paralel olarak eserlerinde savaş olgusunu sıklıkla işleyen yazar, “Silahlara Veda” da yaşadığı olaydan yola çıkarak, yaralı bir askerin savaşta bir hemşireye duyduğu aşkı dile getirmiştir. Hemingway böylelikle savaşında anlamsızlığına değinmeyi amaçlamıştır.

Fidel Castro ile kurduğu yakın dostluğu dünyaca bilinen yazar, tutkulu bir hayattan sonra yaşamına evinde, av tüfeği ile son vermiştir. İntiharının geçirdiği depresyondan sonra, genetik yönelimlerinin sonucu olduğu düşünülmektedir. Ölümünden sonra yakın dostu Fidel Castro tarafından Havana’da anıtı dikilmiştir.

STEFAN ZWEIG 

Stefan-zweig-ve-lotte-intihariYahudi kökenli varlıklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, Avusturyalı romancı ve oyun yazarı Stefan Zweig’ın intiharında, belki de doğuştan gelen kalıtımsal özelliklerinin içinde bulunduğu dezavantajlı dönemdeki durumu etkili olmuştur. Satranç, Amerigo, Değişim Rüzgarı gibi eserleriyle hatırı sayılır bir okuyucu kitlesiyle dünyaca tanınmış yazarlar arasına giren Zweig, ölümüyle de edebiyat dünyasında yankı uyandırmış, üzüntüyle karşılanmıştır.

Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.’nin öyküsünü anlattığı Satranç, bir veda mektubu niteliğindedir. Nitekim, Zweig’ın Brezilya’da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942’deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı eseri, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder. Eserinde yer yer içinde bulunduğu zulmü de sorgulayan yazar, bu uzun öyküyü yazdıktan hemen sonra Avrupa’nın içine düştüğü durumdan ve Hitler Almanya’sında yaşanılanlardan sonra duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti.

ZİYA GÖKALP 

Ziya-GokalpHepimizin yakından tanıdığı, ‘ Türk Milliyetçiliğinin babası’ olarak tanınan ve Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer alan, Altın Işık, Kızıl Elma, Türkçülüğün Esasları eserleri ile bilinen, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşamış ünlü yazar, şair ve toplumbilimci Ziya Gökalp, Diyarbakır’da doğmuştur. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır’daki Şubesini kurmuş ve Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisine kadar görevini sürdürmüştür.

Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecinde girdiği yeni ulusal kimlik arayışı sonrasında, Türkçülük akımını kurmuş, desteklemiş Kurtuluş Savaşı’nda da yer almıştır. Türkçülüğün Esasları adlı eseri ile Türk Milliyetçiliği sistematik bir biçimde incelemiş, daha sonra ise Turancılık akımını desteklemiştir. Genç yaşında tabancayla intihara teşebbüs etmiş, ancak ölmemiş, ölene kadar kafasında kurşunla yaşamıştır. Bu kurşun sonucu ölmeden önce şuurunu kaybederek, hastanede başını duvardan duvara vurduğu söylenir. Necip Fazıl Kısakürek, Ziya Gökalp’in son günlerine şahit olduğu ve yakın çevresine bu iddiayı destekleyen beyanlarda bulunduğu söylenir.

Hande Yavşan Güvendik

 

2 thoughts on “İNTİHAR EDEN YAZARLARIN SIRADIŞI DÜNYALARI

  1. “Merhaba Güneş,

    Yalnız Jerzy Kosinski değil; Heinrich von Kleist, Romain Gary, Yukio Mişima, Robert E. Howard, Walter Benjamin, Yasunari Kavabata, Arthur Koestler, Tadeusz Borowski ve daha niceleri.. var. Hepsi değerli ve önemli yazarlar ve ne yazık ki hayatlarına son vermeyi tercih etmişler. Yazımızda seçtiğimiz birkaçını yayınladık, seçerken okurların en çok aşina oldukları isimler olmasına dikkat ettik. Devamını talep ederseniz değerlendirebiliriz. 🙂

    Ayrıca Yukio Mişima ile ilgili Damla Yazıcı’nın ÖLÜMÜN BÜYÜSÜNE TAPINAN YAZAR: MİŞİMA! ve Yalın Alpay’ın YAŞAMA UYAMIYORSAN YA YAŞAYANLARI YA KENDİNİ ÖLDÜR ile ilgili çivi yazılarını da sitemizde bulabilirsin.

Yorum Yapmasam Olmaz :)