Derin bir çaresizliğin içine yuvarlanır, hatta kimi zaman insan oluşumuza lanet ederiz. Bilhassa sevdiğimiz insanların kötücül davranışları bizi dehşete düşürür, isyana sürükler. Kendimizin değil ama etrafımızdaki insanların kötülükleri, dayanılmazdır. Ne yarattığı mucizeler, ne de kurduğu muazzam düzen, Tanrı’ya hayranlık duyulmasının yegane sebebinin bu olduğunu düşünürüm. Sayısız insanın günahlarını ve zihnindeki ahlaksız tasarıları görüyor ve işitiyor olmasına karşın; insandan umudunu kesmemesi…
Tanrı’nın nüfuz ettiği, kendi sabrının engin sularında yıkadığı biriydi Renee-Pelagie de Montreuil… Namı-diğer; Markiz… Marki de Sade’la evlendirildiğinde henüz yirmi birindeydi. Özellikle annesi bu evliliğe fazlasıyla taraftar olmuştu. Ne de olsa, bu soylu ailenin kanına bir de Marki kanı karışacaktı. Marki’nin ailesinin kötü şöhreti, kendi çapkınlıklarının hudutsuzluğu katlanılabilir cinstendi. Hangi soylu beyin metresi yoktu ki! Müstakbel Markiz de, Sade’ı görür görmez yörüngesine girmişti. Bakışlarında, dokunuşunda bir başkalık vardı. Adını koyamadığı ancak damarlarına kadar hissettiği bir şey… O tarifsiz his, Markinin dudağında ıslanan kelimelerle şekilleniyor, somut bir hal alıyordu:
“…ama bir anda onun kelimelerindeki imayı işittim. Annemle babamın, yaşlı Kont’un ve hatta duvarın dibinde bekleyen uşakların bile duymuş olabileceği şekilde açık seçik şöyle konuşmuştu: Şimdiye kadar sana yasaklamış oldukları bütün o uygunsuz şeyleri, artık birlikte yapacağız.
Marquis de Sade! Sadizmin kurucusu olduğu kabul edilen felsefeci, edebiyatçı ve bozguncu! Ruhundaki öfkeyi, bedeninin emrine vermiş bir yeminli… Tabuları yıkan, bendinden taşan bir sel, bir korkusuz! Düşler prensi, hayatı boyunca ikiyüzlü olmamış, riyaya bulaşmamış bir günahkar! Tek korkusu, can sıkıntısı; buna tahammülü yok… Yorulmak bilmeyen bir savaşçı!
“… o zamanlar (yıl 1950) Sade’ın kitapları, Fransa’da bile yasak; son derece kötü, son derece eksik baskılarını, ya el altından Seine kıyısındaki sahaflarda bulacaksınız, ya da Maurice Nadeau gibi araştırmacı yazarların düzenledikleri, Sade antolojilerinde verildikleriyle yetineceksiniz. Doğrusunu söylemeli, bu iki yetersiz kanaldan ulaşabildiğim kadarı bile, bu benzersiz yazarın beni allak bullak etmesine yetmişti: Ne müthiş bir hayal gücüydü o, ne gözüpek bir anlatım, ne akıl sır ermez bir kıyıcılık! Hangi kitabına el atsanız, aklın almayacağı bir aşk, şehvet ve dehşet dünyasına düşüyorsunuz; kan gövdeyi götürüyor, ölen de öldüren de mutlu!
Sefahat düşkünü bir adamın sıradışı yaşamı… Ve bu yaşamda onu hep düşünen karısı Markiz…
Merak uyandıran bir kitap Markiz.
“Sadizmin siyasal düzeydeki görüntüsü, tartışmasız Faşizmdir” diye ifade eden Attila İlhan’ın tespiti de çok çarpıcı ve manidardır…
Teşekkürler, bilgilendirici yazı için.
Marki’in karısı, Markiz ismiyle Renee-Pelagie, nasıl bu kadar ona sadık, aşkla bagli olabiliyor?
Sade, firsatini buldugu anda karısını aldatirken, karısının kız kardesiyle bile gonul ilişkisine girerken, kocasına gene de bagli. Ikinci cocugunun tohumları, şato hapishanelerinin gorusme odasinda atılıyor. Hapse atilan kocasini kurtarmak elinden geleni yapıyor. Bu surekli kurtarma azminde annesiyle olan entrikalı güç savaşı ve rekabet de var.
Bu kitaptan müthiş bir dizi çıkabilir ortaya günümüzde.
Muhteşem Yüzyıl dizisine bile günümüzde sansür uygulanıyorsa, de Sade konulu dizi sadece bir hayal olur ancak…
Sade’nin yazdığı “Aşkın Suçları” kitabının arka sayfalarındaki Sade biyografisinde, (ss.162.) “…de Sade, karısının da yardıkçılığıyla, baldızı Anne ile ilişkiye girdi.” ifadesi geçmektedir. Bu da düşülmesi gereken bir dipnottur.
Evet Black Body, Markiz Renee-Pelagie, annesiyle sürekli rekabet içinde. Annesine olan hırsıyla aslında Marki’nin her zaman arkasında.
Bu arada Marki’nin karısını hiç affetmediği bir olay var, Bastille zindanlarında yazdığı kağıtları yakması. Sodom’un 120 günü, Justine gibi yazıları, karısı tarafından yakılıyor. Ancak Marki kopyalarını rulo şeklinde saklamış. Tam o sırada 1789 ‘da patlak veren fransız devriminde öfkeli halk tarafından Bastille hapishanesi yağmalanıyor. MArkiz’in ruloları da halkın arasında uçuşuyor. Seneler sonra bu ruloyu saklayan biri yazıları ortaya çıkarıyor. Bu yazı Sodom’un 120 günü. Yanlış hatırlamıyorsam Justine de Bastille hapisahanesindeki 10 küsur senelik mahkumiyetinde yazdığı bir kitap.