2023/12/03
“Gündüz düş görenler, sadece gece düş görenlerin kaçırdığı pek çok şeyin farkındadır.”
Edgar Allan Poe
                  Howard Philips Lovecraft
Amerikalı yazar Howard Philips Lovecraft’i (1890-1937), yeniden keşfetmenin, eğer daha önce okumadıysanız okumanın tam zamanı. ‘Korku’yu yeniden tanımlayan bu dahi aklın eserlerinin sahip olduğu pesimist havanın, içinde olduğumuz kışın karanlık yönüyle örtüşmesi bir yana, son dönemde bir takım astrolojik veriler çerçevesinde uydurulan saçma sapan kıyamet senaryoları karşısında kozmik korkunun yeniden gündemde yer işgal etmesi, kozmik düzeydeki bir “korku” faktörünün edebiyattaki ‘ciddi’ yerini yeniden keşfetmeye yönelik yapılabilecek okumalar için her şey doğru zamanı işaret ediyor. Üstüne İthaki Yayınları, Lovecraft’in “Deliliğin Dağlarında” kitabını (yapı olarak bir romandan çok yüzden fazla sayfa süren uzun bir öyküdür), yeni kapak tasarımıyla yeniden raflara döndürüyor. Elimdeki ilk İthaki baskısı, Mart 2000 tarihli. Aradan bir hayli zaman geçmiş görünüyor ve Lovecraft’in bütün eserlerinin yeniden raflara dönmesini, yeni bir okur jenerasyonuyla buluşmasını ben dâhil bütün korku edebiyatı ile ilgilenenler arzu ediyor olmalı.
At the Mountains of Madness
Tek bir kitabı ele almaktansa Lovecraft’in edebi yönünü ve önemini tamamen ele almakta ve okuyucuya hatırlatmakta yarar görüyorum –ki “Uyku Duvarının Ötesinde” öyküsünden sonra başyapıtı olarak Deliliğin Dağlarında’yı görmeme karşın. Zira bir dezenformasyon kirliliği de ortalığı mahvediyor. Lovecraft’in bilim-kurgu ve korku edebiyatını bir araya getiren ilk yazar olduğuna dair cahilce yazılmış birkaç makaleyi okumamın (saçmalığın kaynağı da hiçbir şekilde ciddi bir kaynak olarak görmediğim, hakkında şüphelerim bulunan Türkçe Wikipedia imiş, fark ettim) ardından da Lovecraft’in tür ayrımını ve edebi değerini yazmak farz oldu. Bilim kurgu ve korkuyu bir araya getiren ilk yazar Lovecraft değildir.
Mary Shelley
Öncesinde Mary Shelley’den (bkz. “Frankenstein“) Robert Louis Stevenson’a (bkz. “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde“) H. G. Wells’den (bkz. “Dünyaların Savaşı”), Edgar Allan Poe’ya (bkz. “Kızıl Ölümün Maskesi” ve ayrıca “Eiros’ la Charmion’un Konuşması”) varan bilindik örneklerin dışında daha az bilinen yüzlerce örnek mevcuttur.
Dr-Jekyll-ve-Mr-Hyde
Kaldı ki böyle bir birleşime indirgenecek bir yazım tarzına hapis de değildir Lovecraft. Yazınında gotik korku edebiyatının izlerine rastlamak mümkündür, ancak bu izler total kurguya değil yazınının edebi yönüne yansır. Edebiyatı üzerine etkisi bulunduğu bilinen E. A. Poe ile sürekli olarak karşılaştırılmasında yatan temellerden biri de budur. Dönemin “tuhaf kurgu” (weird fiction) akımından da bir hayli etkilenmesi ve izler taşıması da Poe’ya olan bu yakınlaştırmaları perçinlemektedir, ancak Lovecraft tuhaf kurgu veya gotik korku yazarı da değildir. Tuhaf kurgu alanında etkilendiği ve etkileşimde bulunduğı isimlerden bir başkası da Algernon Blackwood’dur.
gotik-korku
Hatta Blackwood’un “The Willows”unu yazılmış en iyi tuhaf kurgu örneği olarak görür. Lovecraft’i daha önce okumamış ve ilk kez okuyan bilhassa nitelikli okurların karşılaşacağı ilk şok, Lovecraft’in edebi yönünün ne kadar gelişmiş, başa çıkılamaz ve ötekileştirilemez olduğudur. Özellikle yazıldığı dilde okunduğunda, cümleler yerine paragraflarla anlatısını geliştiren Lovecraft’in kelime ve tasvir haznesi bir kaynak gibi fışkırır. Uzun paragraflarındaki mekân, olay, olgu ve ruh hali tasvirleri ve açılımları, her zaman karakterleri ve öyküsü çerçevesinde atmosferi oluşturmak yönündedir. Söz gelimi herhangi bir manzarayı veya öyküyü çıplak, doğal haliyle kısa cümlelerle ve “göz”lemlere dayalı şekilde aktarmak yerine, sahne, manzara, plan ve/veya olay karşısında, karakterlerinin duyumsadıkları ruh halleri ve çağrışımları ile ilgilidir.
blackwood-the-willows
Ruh hallerine ve psiko-faktörlere etki etmeyen şeyler öykülerinde gerekmedikçe bulunmaz ve okuru da öykülerinin sahip olduğu karanlık, akıl sağlığı ile mücadele eden, çaresizlikle kavrulan atmosferine hızla çekiverir. Okurunun aklına gerçeküstü (surreal) resimler ve sahneler yerleştirir. Tasvirlerindeki ve edebi yönündeki bu zenginlik özellikle yazınını etkileyen, Joseph Addison, Jonathan Swift gibi Augustan İngiliz Aydınlanma yazarlarıyla benzerlikler taşımaktadır. Dönemin hem edebiyat tarihi, hem de eleştiri tarihi için akıl almaz boyutta öneme sahip ve henüz Türkçe tercümesi bulunmayan mektuplarında –ki hayatı boyunca yüz bin civarında mektup kaleme almıştır ve bu anlamda karşılaştırma yapılabilecek tek kişi de Voltaire’dir- bu kalemşorluğun izleri sıklıkla açığa çıkar.
Lovecraft aynı zamanda bir mitos ve dünya yaratıcısıdır. Kendi mitosunu, kadim tanrılarını yaratır ve yarattığı bu mitos, August Derleth’in türettiği ve yaygın popüler haliyle Cthulhu Mitosu terimiyle anılır. Esasen Lovecraft’in mitosuna yarı alayla verdiği isim ise “Yog-Sothotery”dir. Bir mitos oluşturucusu olmasına karşın, Lovecraft bir fantastik kurgu yazarı da değildir. Yarattığı mitos, ana temalarının karşısında çaresizliği ve karamsarlığı perçinleyen unsurlardır.
h.p-lovecraft

Bu açıdan Lovecraft’in çalışmaları doğaüstü (supernatural) korku edebiyatı kapsamında da değerlendirilebilir. Mitosunun içinde ileri geri hareketlenme veya dalgalanmalara rastlanmaz, bu nedenle de mitosu genel yazına yayılmadığı için de fantastik kurgu yazarı olmaktan oldukça uzaktır. Bu uzaklığın bir başka nedeni, yazınına sıklıkla yansıyan bilimsel ve psikolojik donelerdir. Gençliğinden itibaren pek çok bilim dalı ile yakından ilgilenen Lovecraft’in yazıları zaman zaman bilimsel verilerin izdüşümlerini de yansıtır ancak mitosunun barındırdığı öğelerin “kâbusa” benzeyen (kâbusları da pek çok korku edebiyatı yazarı için –bkz. Poe vb.- olduğu gibi, Lovecraft’in de ilham kaynaklarından biri olmuştur) ve çoğu zaman ucu açı bırakılan yapısı sebebi ile bir bilim kurgu yazarı olduğunu söylemek de zordur. Dönemin biyoloji, astronomi ve fizik alanındaki gelişmelerini takip eden (hatta astronomi alanında kaleme aldığı yazıları da mevcuttur) yazarın, insanın var oluşuna ve önemine yönelik kuşkucu yaklaşımı da şekillenir. Astronomideki gelişmeler ışığında insanın evrende bir nokta kadar bile fiziki değerinin olmadığının ayrımının, Lovecraft’in zaten hazırda bulunan skeptik yaklaşımına fazlaca etki ederek, Alman teorisyen Oswald Spengler’in modern Batı’ya karamsar bakışına yönelik teziyle birlikte, anti-modern dünya kurgusunu ve mitosunu oluşturmasına ön ayak teşkil etmiştir.

Promethean

Öykülerinde sıklıkla ortaya çıkan “yasak bilgi” teması Promethean bir yapıdadır. Yasak, saklı bilginin peşindeki gerek bilim adamları, gerek bilginin ve kadim tanrıların peşindeki tarikatlar (bkz. Lovecraft’de gotik korkunun izleri), ulaştıkları bilgi tarafından yok edilmeyle karşı karşıyadır. Bilgi karşısında çaresizlik ve pişmanlık hüküm sürmektedir. Şüphesiz Lovecraft’in yazınındaki en tematik korku, “bilinmeyen”e karşı duyulan korku olmasına karşın, bunun en somut izdüşümü ise “akıl sağlığını kaybetme”ye yönelik duyulan korkudur. Küçük yaşta babasını kaybedip, annesini akıl hastanesine uğurlayan, içine kapanık, münzevi ve kâbuslarıyla boğuşan bir yazarın belki de kendi sahip olduğu en büyük korkunun kurgusuna yansımasına şaşmamalı. Tıpkı evrenin büyüklüğü karşısında insanın önemsizliği gibi, insanlığın kendisinden daha eski ve daha büyük herhangi bir şey karşısındaki çaresizliğini ve hiçliğini pesimist bir şekilde kurgusunun temeline yayarken, büyüklenme ve ego duyumunda en büyük dayanağı olan akli dengesini de kaybetme durumunun nasıl bir yıkım yaratacağının edebi anlamda en iyi anlatımı Lovecraft’in kurgusunda mevcuttur.

Eskiye ait kötülüğün, şeytanın ve kötücüllüğün modern zamanlara dikkatle ve gerçekliğe uygun şekilde taşınmasına yönelik bu kurgu çatısında ise yine bir başka önemli yazar Arthur Machen’in kurgularının izleri görülür. Kullandığı karanlık, anti-modernist atmosfer, aydınlanmanın, romantizmin ve Hıristiyanlığın değerlerini sorgular. Yine mitosunda kurguladığı kült, tarikat, tapınma gibi kavramların Arap ve Fars kültüründen, doğuya özgü büyü kültüründen doneler barındırdığı göze çarpar.
arthur-machen
Bir dönem tasavvufla dahi ilgilendiği bilinen, pozitif bilimlerin yanı sıra, dünyadaki bütün mitosları ve inanışları incelemekten de zevk alan, mektupları dışında yalnız geçen hayatını yazmaya ve okumaya adayan Lovecraft, bu anlamda eşsiz bir entelektüel örneği teşkil ediyor. Yaratımlarının böyle bir entelektüelin delilikten sürekli kaçmaya çalışan kâbuslarla dolu aklından çıktığını bir kez fark ettiğiniz zaman, bir araştırmacı okur olarak öncesinde yatan, ilişkilenen metinlerle bir hazineyle karşılaştığınızı, bir yazar olarak ise pek de bir eşine rastlayamayacağınız yepyeni bir kurgu ufkunun nasıl ele alınacağına dair kılavuz olarak kullanabileceğiniz bir “şey”le karşılaşırsınız. Kurgusu pek çok türe yakınsanabilir ancak “korku edebiyatı” çatısı altında olması dışında hiçbir alt ve yakın tür için kesinlik belirtilemez.
Yaşadığı dönemde okurlarıyla buluşamayan, ilgi görmeyen Lovecraft’in ölümünün ardından her geçen sene çığ gibi büyüyen okur kitlesi ve kültüre yaptığı etkileri tartışmaya hiç gerek yok. Hatta kendine has yazım ve kurgu tarzı için artık İngiliz diline yerleşen “Lovecraftian” terimi işin kültürel boyutunu yeterince yansıtmaktadır.
Neil Gaiman-Clive Barker-Mike Mignola-Stephen King-Alan Moore  -Brian Lumley
Modern zamanların özellikle korku, bilim kurgu, çizgi-roman ve fantastik kurgu yazarlarının pek çoğuna (bkz. Neil Gaiman, Clive Barker, Mike Mignola, Stephen King, Alan Moore, Junji Ito, Brian Lumley ve daha pek çokları) ilham olmanın ötesinde, bütün bu yazarlar Lovecraft hakkında en az bir makale kaleme almış ve Lovecraftvari en az bir öykü yazmışlardır.
jorge-luis-borges-there-are-more-things
Arjantinli yazar Jorge Luis Borges “There Are More Things” öyküsünü Lovecraft’e adamış, Fransız filozof Deleuze, Lovecraft’in “Gümüş Anahtar” öyküsünden bahsederek bir başyapıt olduğunu dile getirmiştir. John Carpenter, Guillermo Del Toro gibi pek çok yönetmenin, ilham kaynağı olarak gösterdiği bir yazardır. Sayısız müzik grubu Lovecraft öykülerinden ve atmosferlerinden oluşan izler taşımaktadır (bkz. Black Sabbath, Catacombs, Metallica, David Bowie, Paganizer ve daha pek çokları). Sanatçı H. R. Giger da en büyük ilham kaynağı olarak yazarı göstermektedir. Modern kültüre bütün bu çok yönlü etkilerini sayfalar dolusu yazmak, Lovecraft’in edebiyatını öyküleriyle tek tek ele almak, “Supernatural Horror in Literature” adındaki önemli makalesinde olduğu gibi (makaleye www.hplovecraft.com adresinden ulaşmanız mümkün)  edebiyat tarihine yönelik inceleme, araştırma, eleştiri dolu makale ve mektupları hakkında konuşmak da mümkündür. Yerimiz kısıtlı olduğundan bunların keşfini birkaç tavsiye kitapla sizlere bırakmak en doğrusu.
Lovecraft’in dilimize kazandırılmış olan eserleri biraz dağınık ve parçalara bölünmüş halde şu şekilde: İthaki Yayınlarından “Cthulhu’nun Çağrısı,” “Deliliğin Dağlarında,” “H.P. Lovecraft’ten Üç Öykü,” ve bunlarla beraber, Lovecraft’ten ilham alan pek çok yazarın (aralarında Stephen King, Clark Ashton Smith, Robert Bloch, Brian Lumley gibi pek çokları mevcut) kaleme aldığı Lovecraftvari öykülerin toplandığı muazzam derleme (umarım bu derleme de raflara geri döner) “Cthulhu Mitosu Öyküleri 3 ve 4” bulunuyor. Altıkırkbeş yayınlarından “Dagon,” “Charles Dexter Ward Olayı” ve “Uyku Duvarının Ötesinde”. Alternatif toplama olarak da Dost Kitabevi Yayınlarından “H. P. Lovecraft Toplu Eserleri 1, 2 ve 3”raflarda bulunuyor. April yayınlarından çıkan H. P. Lovecraft çizgi-romanı ise farklı yazar ve çizerlerin uyarladığı 8 farklı Lovecraft öyküsünün çizgi versiyonunu barındırıyor.
h.p-lovecraft

Mektuplarının veya makalelerinin henüz Türkçe tercümesi bulunmuyor. İngilizce bilen okur için yabancı yayıncıların derlediği (Arkham House, Necronomicon Press, Hippocampus Press vb.) mektuplarının yanı sıra özellikle ek okumalar için tavsiye edebileceğim, tercümesi bulunmayan kitaplar ise: Lovecraft’in müziğe etkisi üzerine Gary Hill’in “The Strange Sound of Cthulhu” kitabı; Michel Houellebecq’ten “H.P. Lovecraft: Against The World, Against The Life”; okuduğum en muazzam inceleme olan Donald R. Burleson’ın (PhD) Lovecraft’in edebiyatını dekonstrüktif metotla masaya yatırdığı “Lovecraft: Disturbing the Universe” kitabı; kısmen Lovecraft’ten de bahseden ve total olarak korku edebiyatı tarihiyle ilgili ilginç bilgileri de barındıran Stephen King’ten “Danse Macabre”; internetten ücretsiz yayını da bulunan “Lovecraft: Fear of the Unknown” belgeseli; Hans Rodionoff ve Enrique Breccia’dan Vertigo’nun yayınladığı “Lovecraft” çizgi-romanı, gerek Lovecraft’in biyografisi, gerek yaşantısıyla yaratımının ilişkilendirmesi açısından (özellikle Cthulhu’nun telaffuzunun nasıl olması gerektiğine dair ilginç bir done de mevcut) oldukça önemli; bunların yanında daha pek çok biyografi ve inceleme kitabı mevcut, buna da yerimiz yetmediği için en önemlilerini saydım. Gerisini keşfetmeyi sizlere bırakıyorum.

love-craft

Haftaya görüşmek dileğiyle…

mustafa.salih.kurt@gmail.com

1 thought on “LOVECRAFT VE KORKU

Yorum Yapmasam Olmaz :)