
Max Horkheimer ve Theodor Adorno’nun 1956 yılında yeni bir Komünist Manifesto yazma niyetiyle gerçekleştirdikleri, üç hafta süren tartışmaları bir kitapta toplanmış ve bu yıl içerisinde Metis Yayınları tarafından “Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma (1956)” adıyla dilimize kazandırılmıştır. İşte o kitabın 17.-18. sayfalarında Adorno şöyle der:
“…Çalışma ideolojisine kapılmamamız gerekir, ama bütün mutluluğun çalışmaya göbekten bağlı olduğunu da inkar edemeyiz… İnsanın hiçbir şey yapmadığı hayvanlık evresine yeniden kavuşmak mümkün değil.”
Horkheımer ise devamını getirir:
“İnsanda doğallıktan en uzak olan şey, gün boyu uyanık kalıp geceleri uyumasıdır. İnsan bünyesi aslında daha kısa aralıklara uygundur… Mutluluk, artık hayvanlıktan çıkmış olanın bakış açısından görülen bir hayvanlık hali olabilir.”
Bahse konu hiçbir şey yapmama hali ile mutluluk arasındaki kuşku dolu bağıntı, Henry Miller’da somut bir karşılık bulur. Paris’in gri günlerinde, bilinçli bir beyhudeliktir onunkisi. Türkçe’ye “Clıchy’de Sessiz Günler” olarak çevrilen kitaba, “Düşüncelerimi havalandırmak için mahallede bir tur atarken iki kent (New York ve Paris) arasındaki muazzam çelişkiyi düşünmeden edemedim” diyerek giriş yapar. Tıpkı “Yengeç Dönencesi” nde olduğu gibi, iki coğrafyanın temsil ettiği yaşamlar üzerinden yapılan simgesel bir karşılaştırmadır Miller’ın algısındaki. (8 Haziran 2012, “Ateşin ortasındaki yengeç”, Aydınlık Kitap)
İnsan hayatını, makine çarklarından biri olma konumuna indirgeyen, yalnızca çalışarak varolunan Protestan ahlakı reddeder Miller. Karşılığında bir alternatif de üretmez. Modern köleler olarak yaşayan ve kapitalizmin ruhsal yönden kabalaştırdığı insana, başka bir mahalden; haz almak üzerine kurulu, pornografik bir kabalıktan el sallar. Gel gelelim onun kabalığı, kapitalist bireyinkinden oldukça farklıdır. Miller, egosuna yeni zaferler kazandırmak için değil; etrafını saran hissizliği kırmak için kabalaşır.
“Clichy’de birlikte yaşadığımız o dönem bana Cennet’te bir gezinti gibi geliyor şimdi. Gerçek anlamda tek sorunumuz vardı; o da yemekti. Onun dışındaki bütün dertler hayal mahsulüydü. Bazen, köle gibi yaşamaktan yakındığında, ona da söylerdim bunu. İflah olmaz bir iyimser olduğumu iddia ederdi; fakat iyimserlik değildi benimkisi, dünya kendi mezarını kazmakla meşgulken hayatın tadını çıkarmak, eğlenmek ve gamsız olmak için hala zamanımız olduğuna yönelik derin bir kavrayıştı sadece.” (sayfa:30)
Hayatın tadını çıkarabildiği küçücük bir an, bütün maddi karşılıklardan daha yeğdir onun için. Tam bir hedonist denemez bu sebepten, Miller’a. Ama elbette, bir romantik de! Hikayenin muhtelif kısımlarında şu ifadeyi görebilirsiniz: “…ona üstümdeki bütün parayı kabul etmesini ve hemen oracıkta vedalaşmayı önerdim.” Ve cebindeki tüm parayı verme ritüelinin, muhtemelen kapitalist teamüllerdeki gibi, dilde ıslanan parmak suretiyle para demetinin sayılması sonucunda olmadığını kolayca anlayabilirsiniz. Bu sahne zihnimde daima, paranın avuçlanıp takdim edilmesi olarak görselleşir. Paradan fazlasını veren insanların el hareketi böyledir! İşin bencesi…
“Maringan’a yaklaştığımda hayli çekici bir fahişe, canlı, tatlı dilli, otoriter; koluma girip benimle yürümeye başladı. O zamanlar bildiğim Fransızca sözcük sayısı onu bulmuyordu ve bir yandan baş döndürücü ışıklar, bir yandan ağaçların bolluğu, havadaki bahar kokusu ve içimdeki sıcak kor, beni bütünüyle çaresiz kılmıştı. Beni neyin beklediğini biliyordum. Yolunacağımı da biliyordum ama… Marignan’da hayat vardı, insan kaynıyordu. Benimle kalabalığın arasında durup tek kelimesini bile anlamadığım bir şeyler söyleyerek paltomun düğmelerini çözdü ve t.ş.klarımı kavradı.” (sayfa:77)
Tıpkı Yengeç Dönencesi gibi, Clichy’de Sessiz Günler’de Henry Miller’ın Paris yıllarının izlerini taşır. Serseri bir hayatın hikayesi işlenir bu kitaplarda. Nereye savrulacağı belli olmayan ama savrulacağı yerin nasıl olacağının bilindiği bir hayat… Kitabın çevirmeni Avi Pardo, kitabın sonundaki yazısında şu tanımlamayı yapar: “Başyapıtı Yengeç Dönencesi’nin ilk sayfalarında şöyle haykırır dünyaya: Parasızım, çaresizim, umutsuzum. Dünyanın en mutlu adamıyım! Kaybedecek hiçbir şeyi olmadan yaşamanın kitabını yazmıştır Henry Miller ve medeniyet denen şeyin tüm foyasını ortaya dökmüştür.”
Saygıdeğer okur, ben de ne zaman bir Henry Miller kitabı okusam; belleğimde Jack London’un o sözleri yankılanır: ( Yanılmıyorsam, “Yol” olarak Türkçe’ye çevrilen kitabında.) “Bu yaşıma kadar ağır işlerde çalıştım, yıprandım ve sadece karnımı doyurabiliyordum; bu yüzden artık çalışmamaya karar verdim, yapmam gereken tek şey karnımı doyurmaktı.”
Çünkü kitap karanlığa gönderilmiş mektuptur!
(Henry Miller, Clichy’de Sessiz Günler, Siren Yayınları, Çev: Avi Pardo, sayfa: 109)
Dağhan DÖNMEZ
daghan_donmez@mynet.com
ALTIN VURUŞU” ÇOKTAN YAPTIK ŞİMDİ PORNO OKUMA ZAMANI ! @altayoktem http://goo.gl/XxUISI pic.twitter.com/MLBkoCtxLH
— Eskimeyen Kitaplar (@EskimeyenKitap) 24 Şubat 2013