
Uçarı Kızlar ve Filozoflar
Gençliğini doludizgin, umursamaz şekilde yaşayan uçarı kızların tek amaçları partilere katılmak, erkeklerle eğlenceli vakitler geçirmek ve erken yaşta evlenmek. Uçarı kızları bu şekilde tanıtan yazar, filozofları ise yine yer yer aynı karakterlerde bütünleştiriyor.”
Everest Yayınları’nın, geçen yıl başlattığı F.Scott Fitzgerald serisinin ikinci kitabı “Uçarı Kızlar ve Filozoflar” raflardaki yerini aldı. Daha evvel “Muhteşem Gatsby” romanı ile seriye başlanmıştı, bu sefer okuyucuyla buluşan yazarın öykü kitabı oldu. Yazar, esas olarak “Muhteşem Gatsby” romanıyla tanınıyor olsa da, geçimini dergilerde yayımlanan öyküleriyle sağlamaya çalışmıştır. Bu sebeple öykülerinin de edebiyatta yeri başkadır.
Yazardan bahsetmek gerekirse Fitzgerald, Birinci Dünya Savaşı’nda savaşa katılmış ve savaş sonrası “Caz Çağı” olarak tanımladığı buhran öncesi burjuvanın yükselişini ve geliştirdiği yeni yaşam tarzını eleştirel bir dille eserlerinde irdelemiştir. 1920’lerin şatafatlı yıllarının gerisinde, buhranın ayak seslerini duymak da eserlerin de mümkündür. Zira bir yandan hiçbir şeyi umursamayan partilerden partilere koşan, sınırsızca “özgürlük”lerini yaşayan güzel kızlar ve yakışıklı oğlanların zenginlik içinde sürdürdüğü şaşaalı hayatlar vardır, bir yandan ise tıpkı yazar gibi geçim derdine düşmüş sıradan insanlar…
“Uçarı Kızlar ve Filozoflar” kitabında da 1920’ler gözler önüne serilmektedir. Her iki uç yaşamdan insanları öykülerde bulmak mümkün. Özellikle değişen burjuvanın kadınları kitapta ayrı bir yer tutuyor. Kadının değişimi öykülerin ana karakterlerinde hayat buluyor. Yeni Amerikan kadını sigara içen, saçlarını kısa kestiren, cinsel hayatını rahatça yaşayan -yazarın tanımıyla- “uçarı kızlar”dan oluşmaktadır. İki dünya savaşı arasında gelişen hayatın her türlü zevklerinden faydalanmaya dayanan, hatta daha sonra “savaşma seviş”e uzanacak bu temel görüş, öykülere sinmiş durumda. Yazarın da alttan alta eleştirdiği, savaş yorgunu insanların özellikle de zenginlerin böyle bir lükse sahipken, geçimini sağlama derdindeki insanlar için savaşın her gün her saniye devam ediyor olması.
Öykülerin ana karakterleri genelde zengin ve güzel kızlarla, yakışıklı oğlanlar… Gençliğini doludizgin, umursamaz şekilde yaşayan uçarı kızların tek amaçları partilere katılmak, erkeklerle eğlenceli vakitler geçirmek ve erken yaşta evlenmek. Uçarı kızları bu şekilde tanıtan yazar, filozofları ise yine yer yer aynı karakterlerde bütünleştiriyor. Kızların temel felsefesi asilik, aileye ve alışkanlıkların tümüne başkaldırmak… Bazen sigara içerek, bazen babasına bağırarak… Öykülerde dikkat çeken bir diğer unsur ise Kuzey ile Güney eyaletler arası farklılıklar. Öykülerden anladığımız kadarıyla iki farklı kültüre sahipler ve bir ikililik söz konusu: Halkın birbirini küçümseyebileceği ve uyum sağlayıp beraber yaşayamayacağı kadar…
Ancak öykülerde sistem eleştirisini yoğun şekilde hissedemiyorsunuz. Yazar toplumda gelişen yeni sınıfı ve getirdiği yaşam algısını eleştirdiğini en başından kitabın ismiyle dahi belli ediyor. Karakterlerin uçarılığı hariç, öykülerin konusu ve gidişatı sistem eleştirisine dönüşmüyor. Aksine her seferinde şaşırtıcı gelişmelerle gayet sıradan olaylar okuyorsunuz. Dilinin akıcılığı ve öyküye anında dahil oluşunuz kuşkusuz yazarın en büyük başarısı. Bahsettiğimiz eleştiriye dair ise çevirenin önsözünde bu öykülerin geçim kazanmak amacıyla “sıradan” okuyucular için yazıldığı ve dergilerde yayımlandığı belirtiliyor. Yani yazarın geçimini sağlamak için orta yolu bulduğu anlaşılabilir.
Sonuç olarak, salt eleştirmeye odaklı öykülerden oluşmasa da yazar orta yolu bulup eleştirilerini hissettirmeyi başarabiliyor. 1920leri hissedebilmek ve o yılların Amerikan yaşamını anlayabilmek için okunmaya değer öyküler…
( Uçarı Kızlar ve Filozoflar, F. Scott Fitzgerald, Everest Yayınları, Çev.: Ülker İnce, 239 s.)
Deniz Antepoğlu