
Zaman zaman buna benzer araştırmalar yaparak okurların ilgisini çeken İngiliz Independet gazetesi bu sefer de liderlik vasıflarını geliştirecek 11 romanı açıkladı. Arthur Miller ve F. Scott Fitzgeral’ın ikişer tane kitabının yer aldığı listede Hermann Hesse, Albert Camus gibi hepimizin yakından tanıdığı yazarların da kitapları seçilmiş.
Sizi Lider Yapacak 11 Kitap
Hepsi Oğlumdu (Bütün Oğullarım) – Arthur Miller
20. yüzyılın en önemli oyun yazarlarından Arthur Miller‘in yaşanmış bir olaydan yola çıkarak kaleme aldığı Hepsi Oğlumdu (All My Sons) adlı oyunu, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir iş adamının orduya bozuk parçalar üreterek, o parçalarla yalnızca pilotların değil yakın çevresinin de ölümüne sebep olacağı bir kurgu üzerinde dururken , aynı zamanda savaşın trajik sonuçlarını sergileyen, savaşı kazanç kapısı gören kesimleri eleştiren ve seyirci/okuyucu üzerinde sarsıcı etkiler yaratan güçlü bir eser olarak karşımıza çıkıyor.
Günden Kalanlar – Kazuo Ishiguro
1989 yılında Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro tarafından kaleme alınan Günden Kalanlar (The Remains of the Day) romanı,
İngiliz malikânelerinin ihtişamını yitirdiği dönemin son büyük başuşaklarından biri olan Stevens, Amerikalı yeni işvereninin arzuladığı düzeni kurmak için birlikte çalıştığı eski kâhyayı ziyaret etmeye karar verir ve İngiliz taşrasında bir yolculuğa çıkar. Yol boyunca karşılaştığı manzaraların ve insanların yarattığı izlenimler anılarıyla ve mesleğinin gereklerine dair düşünceleriyle birleşerek, özenle bastırdığı duygularını ortaya sererken, hayatını idealleri uğruna harcayan Stevens basmakalıp fikirleri ve saplantılarıyla okurun kalbini fetheden eşsiz bir kahramana dönüşür.
Günden Kalanlar, dokunaklı bir dramın özündeki komiği okura yaşatmaya çalışan, edebiyat tarihinin önemli eserlerinden biridir.
Jasmine – Bharati Mukherjee
Hindistan asıllı Amerikan yazar Bharati Mukherjee tarafından 1989 yılında kaleme alınan Jasmine adlı kitap, henüz 17 yaşında genç Hintli bir kadının kocasını bombalı bir saldırıda kaybetmesi sonucunda önceden planladıkları ABD’ye kaçma fikrini tek başına gerçekleştiriyor. Florida’dan New York’a ve New York’tan da Iowa’ya geçerken pek çok kere de kimlik değiştiren Jasmine’in ABD’deki hayatına adapte olabilmek için tehlikelere karşı büyük bir yaşam savaşı içine girmesini konu alıyor.
Miramar – Necip Mahfuz
Nobel Ödüllü yazar Necib Mahfuz’un en bilinen ve sevilen romanlarından Miramar, farklı ekonomik ve politik görüşlere sahip bir grup insanın yaşamları ve ilişkileri üzerinden 1960’lı yılların Mısır’ını çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Her biri farklı sebepler yüzünden sürgün hayatına mahkûm altı karakter, İskenderiye’de, eski görkemini yitirmiş Miramar Pansiyon’da bir araya gelirler. Hikâyenin ana kahramanı, köyünden kaçıp pansiyona sığınan ve okuma yazma öğrenip kendisini özgürleştirmeye kararlı bir genç kadın olan Zühre’dir. Pansiyon sakinlerinin onunla kurdukları ilişki dönemin sosyal ve siyasi gerçeklerini yansıtır. Miramar, çeşitlilikle çatışmanın iç içe geçtiği büyük bir ev, bir ülke metaforu olarak akıllarda yer edecek, güçlü bir roman.
Muhteşem Gatsby – F.Scott Fitzgerald
ABD’li yazar F. Scott Fitzgerald’in kaleme aldığı Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby) 1920’ler ABD’sinin toplumsal portresini çizerken, “Amerikan rüyası” düşüncesini eleştiriyor.
Genç ve yakışıklı zengin Jay Gatsby, zengin muhiti Long Island’daki villasında çılgın partiler verir ve gösterişli bir hayat sürer. Servetinin kaynağı komşuları arasında dedikodu konusu olan Gatsby, pahalı zevkleri için para harcamaktan kaçınmaz ve adeta sefahat içinde yüzer. Ancak bu ışıltılı hayatın ardında, yalnız ve hayal kırıklığına uğramış bir adam saklıdır: Gatsby’nin hayattaki tek arzusu, geçmişi geri getirmek ve savaş öncesinde beraber olduğu sevgilisi Daisy Buchanan ile bir araya gelmektir. Oysa Daisy savaş sırasında evlenmiştir ve şimdi kızı ve kocasıyla birlikte, Long Island’ın karşı yakasında yaşamaktadır…
Birinci Dünya Savaşı sonrasında hızla zenginleşen ABD toplumunda yaşanan dönüşümü ele alan Muhteşem Gatsby, zenginlik, aşırılık, gösteriş ve beraberinde gelen değerler çöküşünün toplumsal güncesi gibidir. Fitzgerald’ın başyapıtı kabul edilen ve birçok defa tiyatroya ve sinemaya uyarlanan roman, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının da en parlak örnekleri arasında sayılır.
Parçalanma – Chinua Achebe
Nijeryalı yazar, 2007 Man Booker ödüllü, Chinua Achebe’nin yazdığı Parçalanma (Things Fall Apart) adlı roman modern bir klasik niteliğindedir.
Ünü bir yangın gibi tüm Batı Afrika’ya yayılmış olan Okonkwo adlı güreşçi ve savaşcı bir gün istemeden bir klan üyesini öldürür ve her şey parçalanmaya başlar. Artık bir sürgündür, üstelik geri döndüğünde, köyünde misyonerleri ve sömürge idarecilerini bulur. Artık kontrolünü tümden yitirdiği hayatı, hızla trajediye sürüklenir.
Chinua Achebe’nin her yönüyle klasik olan bu romanı, yalınlığı ve çarpıcı ironisiyle hem Afrika hem de dünya edebiyatına yeni bir biçim kazandırmıştır. 1958’deki ilk basımından bugüne kadar on milyonu aşkın satış yapmış ve kırk beş dile çevrilmiştir. Halkının günden güne yok oluşuna şahitlik eden gururlu fakat çaresiz bir adamın son derece etkileyici öyküsüdür.
Satıcının Ölümü & Death of a Salesman – Arthur Miller
Arthur Miller’in Pulitzer Ödülü almış ve bir başyapıt olarak kabul edilen Satıcının Ölümü (Death Of A Salesman) adlı oyunu, başarılı olmadan insana yaşama hakkı tanımayan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki acımasız kapitalist düzenin güçlü bir eleştirisidir.
Oyun, ülkedeki bu yarışma düzeninde yarışmaya ayak uyduramayan, yanılsamalar içinde kendini aldatan yaşlı bir satıcının, düzenin insani olmayan, kaskatı sert koşulları ve toplumun sahte değerleri karşısında, ailesi için kendini kurban edişinin, trajik öyküsünü anlatır.
Siddharta – Hermann Hesse
“Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış, büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitap’tan kat kat üstün bir ilaçtır…” 20. yüzyılın en büyük romancılarından Henry Miller’a bu sözleri söyleten Siddhartha, 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar Hermann Hesse’nin başyapıtıdır.
I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda insanları yaşamlarını yeniden kurmaya çağıran, Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca nerdeyse bir “kutsal kitap” gibi okunmuştur. Siddhartha’da Buddha’nın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. “Bu kitapta,” der, “tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım.
Son Düş – F.Scott Fitzgerald
F.Scott Fitzgerald’ın bitiremediği eseri olarak bilinen Son Düş (The Last Tycoon), 1941 yılında yayıncısı tarafından dağınık notları bir araya getirilerek yayımlanmıştır.
Ortam, yazarın bizzat tanıdığı, acımasız stüdyo patronları, yitik senaryo yazarları, yıldızcıkları ile ’30’lar Hollywood’u. Romanın kahramanı, güçlü yapımcı Monroe Stahr. Fitzgerald, en ünlü romanı Muhteşem Gatsby’ de olduğu gibi burada da iktidar ve hayal kurma, yanılsama ve aşk, para ve masumiyet karşıtlıklarının bir insan hayatında yan yana durup duramayacaklarını soruyor. Stahr, tipik Fitzgerald kahramanlarından biri, çağımızın bir kahramanı…
Yabancı – Albert Camus
20.yüzyılın en güçlü Fransız yazarlarından biri olan Albert Camus‘un, en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı (The Stranger) adlı eseri aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtıdır.
Ölümün egemen olduğu bir “varlık”ın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi “Meursault”, bir simge kahraman değildir, “adı” olmayan bir “Yabancı”dır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma.
Hayalet Yazar – (Zuckerman Unbound) – Philip Roth
Amerikan edebiyatının yaşayan en büyük yazarlarından Philip Roth’un 1979 tarihli romanı Hayalet Yazar‘da (Zuckerman Unbound) , Roth’un ünlü roman kahramanı Nathan Zuckerman’la tanışıyoruz.
Roth’un daha sonraki birçok romanında da karşımıza çıkacak olan Zuckerman, bir anlamda yazarın “alter ego”su: Tıpkı yaratıcısı gibi New Jerseyli bir Yahudi ailenin yazar oğlu olan Zuckerman, hayatının farklı dönemlerini anlatan romanlarda Roth’la birlikte büyüdü, olgunlaştı ve yaşlandı.
Hayalet Yazar‘da onu yirmi iki yaşında, heyecanlı, hırslı, ama aynı zamanda da kafası bir sürü soru işaretiyle dolu parlak bir yazar adayı olarak tanıyoruz: Zuckerman, idolü -ve edebi anlamda babası- olarak gördüğü ünlü öykücü E. I. Lonoff’un New England kırsalındaki evine davet edilmiştir. Dışarıda, ev sakinlerini dış dünyadan yalıtıp birbirlerine yaklaştıran bir kar fırtınası, evin içinde ise yaklaşmakta olan bir başka fırtına vardır: Lonoff, karısı Hope ve Lonoff’un genç, gizemli asistanı Amy Belette arasında kopmak üzere olan bir fırtına. Bu üçlüye, meraklı Zuckerman’ın hayal gücü ve arzuları da eklenince, Lonoffların sakin evi, Zuckerman’ın kaldığı iki gün boyunca hiç kimsenin öngöremeyeceği olaylara tanık olur.
Hayalet Yazar‘da Philip Roth, sanat-hayat, gerçeklik-kurmaca ilişkisi, baba-oğul, cemaat-birey çatışması gibi hayati konuları bütün yakıcılığıyla ele alıyor, bu meselelerle aile, aşk, mutluluk, cinsellik gibi konular arasında hayranlık uyandırıcı bir rahatlıkla gidip geliyor. Bu kadar zengin ve karmaşık bir dünyayı bu kadar kısa bir romana sığdırmak sadece usta bir yazarın hakkından gelebileceği bir şey olabilirdi.
Salih Gümüştaş
Ünlüler ile tarihin en iyi hazır cevapları..http://t.co/OkHfXWM3eC#TrumanCapote #marilynmonroe #Churchill #kitap pic.twitter.com/0cIWJFwKU9
— Eskimeyen Kitaplar (@EskimeyenKitap) 25 Haziran 2015