2023/09/20

Dünyaca ünlü yazarları bir de sporcu geçmişleri ile tanıyalım mı?

1. JACK KEROUAC – Amerikan Futbolu

american-football-Jack-Kerouac-Lowell-Lawrence-football-game-1938

american-football-Jack-Kerouac-Lowell-Lawrence-football-game-1938-helmet

Jack-Kerouac-Columbia-University-american-football-uniform-1940-Credit-Collection-of-Allen-Ginsberg

Jack-Kerouac-in-high-school-american-football

Beat kuşağının en önemli isimlerinden biri olan ve Yolda romanı ile tanıdığımız Jack Kerouac, Massachusetts Lowell Lise’sinde başladığı amerikan futboluna, 1939 yılında girdiği Kolombiya Üniversitesi’nde tutku ile devam etti.

New York Times Gazetesi’nde Jack Kreouac hakkında çıkan haberde;

‘Kerouac “hızlı ve çevik bek” idi.  İyi bir futbol kariyerin adımlarını hızlıca tırmanmaya yakın olan Kerouac daha ilk senesinde yaşadığı talihsiz bir sakatlıkla (kırık bir bacak ile) hayallerini yarım bırakmış oldu.’

satırları da ünlü yazarın amrikan futboluna olan düşkünlüğünü kanıtlar nitelikte.

2. Albert Camus – Futbol

Albert-Camus&Racing-Universitaire-dAlge

Albert-Camus&Racing-Universitaire-dAlge-2

albert-camus-1930-soccer

albert-camus-soccer

albert-camus-soccer-1957

Yabancı, Veba ve Düşüş romanları ile edebiyat dünyasına damga vuran Cezayir asıllı ünlü Fransız yazar ve filozof Albert Camus, 1950’li yıllarda futbola olan aşkını şu sözler ile ifade eder;

“Ahlak ve yükümlülükler hakkında güvenebileceğim her şeyi futbola borçluyum. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.”

Albert Camus’un Fransız Milli Takımı’nda kaleci olarak oynadığı şeklinde söylentiler olduysa da işin aslı, bir süre Cezayir Üniversitesi (Racing Universitaire D’Alger) genç takım kaleciliği yaptığıdır.

Maç istatistiklerinde iştahla oynayan cesur bir kaleci olarak bilinen Albert Camus, bir seferinde arkadaşı Charles Poncet’ın  “tiyatroyu mu yoksa futbolu mu” tercih edeceğini sorduğunda, “Tereddütsüz futbol” cevabını vermiştir. Ancak ne yazık ki Albert Camus tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. Camus ayrıca; futbolun insan ahlakına olan katkısını farklı söylemlerle de tekrar etmiştir. 

Politikacıların dini sömürerek insanların aklını karıştıran ahlaki sistemlere yöneldiğini ve aslında basit olan şeyleri bile komplike hale getirdiklerini söyleyen Camus, insanların; politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edecekleri öğüdünde bulunur.

3. Vladimir Nabokov  – Tenis, Futbol, Boks

Vladimir-Nabokov_Boxing-1

Vladimir-Nabokov-Salt-Lake-City-with-son-Dimitri-and-wife-Véra

  Vladimir-Nabokov-Tennis-2

Vladimir-Nabokov-Tennis-Berlin

Vladimir-Nabokov-wife-Véra-Nabokov-hunting-butterfly

St. Petersburg’da 1899 yılında dünyaya gelen ünlü Rus yazar Vladimir Nabokov‘un aristokrat ailesi, daha o çok küçükken, onun yeteneklerini keşfedecek, hayal gücünü ortaya çıkaracak, zekasını geliştirecek pek çok spor dalına ve eğitime yönlendirdi.

Küçük yaşlardan itibaren dilbilimi, matematik, bulmaca, satranç oyunları ile ilgilenen Vladimir Nabokov, futbol, boks ve tenis ile de profesyonel olarak ilgilendi.

İngilizce okumayı Ruşça’dan önce öğrenen ve kelebeklere olan ilgisi küçük yaşlardan başlayan Nabokov daha sonraki bütün hayatı boyunca böcek bilimi üzerine önemli yazılar kaleme alan yazar olarak tanındı. Almış olduğu eğitim sayesinde ilk romanını 13 yaşındayken yazmaya başlayan Nabokov’un ilk eseri ise 1926’da yayınlanan Maşenka olacaktı. Ancak ilerleyen senelerde kaleme aldığı ve günümüzde bile hala tartışılan kitabı Lolita onu zirveye taşıyacaktı.

Gençlik yıllarında Berlin’de tenis ve boks eğitimleri de veren Vladimir Nabokov, futbola olan sevgisini ise “Hayatımın gerçek aşkı”  sözleri ile ifade eder. Cambridge’de kalecilik yaptığı dönemleri ele alan bir yazıda Nabokov şu etkileyici cümleleri kurar:

“Cambridge’de oynadığım dönemde futbol, kocaman bir açıklıkta rüzgârın ortasında bir taraftan bir tarafa savrulduğumuz bir karmaşaydı. Kalecilik yapmak için çılgınlık derecesinde hevesliydim. …Soğukkanlı, yalnız ve duygusuz kaleciyi izleyen küçük çocuklar da vardı. Heyecan dolu gözlerin arasında bir matador gibi uçuyordum. “

 

4. David Foster Wallace – Tenis

David-Foster-Wallace_Tennis

David-Foster-Wallace_Tennis-infinite-jest

1962 doğumlu ABD’li yazar David Foster Wallace, farklı üniversitelerde profesörlük yapan bir anne ve babanın oğlu olarak, başarılı bir öğrencilik hayatı geçirdi.

David Foster Wallace’in Tenis’e olan tutkusu çok küçük yaşlarda başlamıştı. Öyle ki Urbana Lisesi’nde eğitimini sürdürürken  12-15 yaş arası tenis yarışmalarında Ohio’nun batısında düzenlenen 17 bölgesel tenis yarışmasında 1.’lik elde etti ve Wallace’nin bu üstün başarısı, Harper’s Magazine gibi pek çok dergi ve gazetede “Geleceğin Olağanüstü Yetenekli Tenis Oyuncusu” olarak gösterildi.

Fakat profesyonel iş hayatına yazarlık ile devam eden Wallace, hiçbir zaman tenise olan tutkusundan vazgeçmedi. 1996 yılında yazmış olduğu ikinci roman olan Infinite Jest ‘te tenisi konu alan Wallace, bu spora olan aşkını bir kez daha gösterdi ve kitap, TIME Magazine tarafından 1923-2005 yılları arasında yazılan en iyi 100 İngilizce roman arasında gösterildi.

Ayrıca, 2016 yılında John Jeremiah Sullivan tarafından derlenen String Theory adlı kitapta da, David Foster Wallace’nin tenis üzerine yazmış olduğu 5 deneme bir araya getirilmiş. Pek çok büyük otoriteye göre bu kitapta tenis üzerine yazılmış muhteşem bir kaynak niteliğinde. 

 

5. Stephen Crane – Beyzbol

stephen_crane_1897

Stephen-Crane-Baseball-experiences-at-SU

Stephen-Crane-Cora-Taylor-1899

1871 doğumlu Stephen Crane, 1900 yılında hayata gözlerini yumduğunda henüz gençliğinin baharındaydı.

28 yıllık kısa yaşamına pek çok şiir ve eser sığdıran Amerikalı yazar Crane, Ocak 1891’de Syracuse Üniversitesi’ne kaydolduğunda aklında öğrencilik hayatından çok beyzbol oynamak vardı. Beyzbola olan ilgisini ancak 3 yıl devam ettiren Crane, 1893 yılında yazmaya başladığı Amerikan iç savaşını konu alan The Red Badge of Courage adlı eseri ile büyük bir ün kazanması ile beraber beyzbola olan tutkusunu sonlandırdı.

Stephen Crane’in 1985 yılında yayınlanan ve dünya çapında da çok ses getiren eseri olan The Red Badge of Courage (cesaret madalyası, kanlı madalya) tesadüfen bir savaşın ortasına düşen Henry adındaki bir askerin kendi içinde yaşadığı gel gitleri muhteşem betimlemeler ve acı dolu hikayeler ile ele alır.

Bu kitapla beraber artık tanınan bir yazar olan Stephen Crane bundan sonra da pek çok eser kaleme almış ayrıca savaş muhabirliği de yaparak 1897 Osmanlı – Yunan Savaş’ını da bizzat takip etmiştir.

6. Lord Byron – Yüzme, Eskrim, Kriket

Lord-Byron

Romantizim akımının önemli temsilcilerinden biri olan ve kendine koyduğu “Topallayan Şeytan” lakabı ile tanıdığımız Lord Byron 1700’lerin sonuyla 1800’lerin başı arasında yaşam sürmüş olsa da, pek çok farklı dalda spora ilgi duyuyordu. Bunlardan belki de en çok sevdiği yüzmeydi. Yüzme konusunda oldukça iyi olan Lord Byron’un bu alanda ünlü olduğu da biliniyor. Lord Byron ayrıca Harrow’da yatılı olarak okuduğu dönemde de eskrim, kriket ile yakından ilgilendi. Ayrıca belirlenen hedeflere atışlar yaparak kendini atıcılık sporunda geliştirdi.

7. Ken Kesey – Güreş, Boks

Ken-Kesey-wrestling

Ken-Kesey-Oregon-wrestling-team-1957

Keseys Spirit

University of Oregon, the late author Ken Kesey, right, is shown wrestling for Oregon in this 1956-2

Türkiye’de Guguk Kuşu romanı ile tanıdığımız ünlü yazar Ken Kesey daha Merry Prankster (Hippi) olmadan oldukça zaman önce Oregon Üniversitesi’nde okurken iyi bir güreşçiydi. Hatta öyle iyiydi ki omzunu sakatlamasaydı eğer Amerika için Olimpiyatlarda boy gösterecekti. İlerleyen senelerde boksa olan merakı da artan Ken Kesey’in merakı sakatlıklardan dolayı çok ileriye gidemedi.

 

8. Virginia Woolf – Kriket

Virginia-Woolf-and-sister-Vanessa-Bell-playing-cricket

Virginia-Woolf-and-younger-brother-Adrian-play-cricket-in-this-picture-as-their-parents-watch-from-the-porch-at-Talland-House.

Feminist hareketin klasik bir kitabı olarak kabul edilen Kendine Ait Bir Oda‘nın yazarı Virginia Woolf‘un krikete olan düşkünlüğü küçük yaşlarda başladı.

Oldukça cinsiyetçi – kadınlara önyargılı bir bakışın hakim olduğu – bir dönemde yaşayan Virginia Woolf, bağnazların söylemlerine, medyanın erkek hakim görüşlerine rağmen kriket oynamasını çok seviyordu. Kız kardeşi Vanessa Bell ile kriket oynayarak çokça vakit geçirirlerdi. 

Zamanın önemli tarihçilerinden biri olan Virginia Woolf’un babası Leslie Stephen de anılarında;

“çocuklar her akşam küçük kriket oynamaya bayılıyor.” 

ifadelerine yer veriyor. Küçük kriket derken belki de oyunun daha az tehlikeli olduğundan ya da kadınların da en azından bu kadarını oynayabileceğinden bahsetmek istese de bunu kimse bilemeyecektir. 

 

9. John Irving – Güreş

IRVING

John-Irving_Wrestling-2

John-Irving_Wrestling-3

John-Irving_Wrestling-4

John Irving’in biyografisini incelediğimizde şöyle bir cümle ile karşılaşıyoruz.

“34 yaşına kadar 20 sene boyunca güreşti ve 47 yaşına kadar da antrenörlük yaptı.”

2012 yılı 14 Mayıs TIME dergisinde çıkan haberde de Benjamin Percy 69 yaşındaki John Irving ile yaşadığı güreş deneyimini şöyle anlatır:

Şubat ayında Toronto şehir merkezinde bir spor salonunda John Irving ile güreşiyorum.

Etrafımız koşu bantları, halterler, ağırlık topları ile çevrili.

Zemin dolgulu minderle kaplı, duvarlar aynalı, yansımalarımız etrafımızda yüzlerce kez boğuşuyor.

Irving o zamanlar 69 yaşında, saçları gümüşlenmiş, ağzı parantez gibi görünen çizgilerle buruşmuş olsa da, her gün birkaç saat çalışıyor. Yarı yaşında biri gibi atletik, kare omuzlu, ince belli. Tam bir vücut geliştirme takıntılı. 

Kolumu tuttu ve acı verici bir şekilde içe doğru büktü, böylece omzum, yuvasından kopacakmış gibi hissediyorum. Dirseğimi yukarı kaldırıyorum, ki bu da benden yapmamı istediği şey, açtığım yerden hemen atağa geçiyor, beni aşağı çekiyor, vücudumu mata çarpıyor.

Kulağıma şefkatle fısıldıyor, “Buna bele girme denir.”

Omzum felç ve yüzüm minder sürtmesinden dolayı yanıyor, ama Irving ayağa kalkıp bir elini uzatarak beni ayağa kaldırdığında, “Hadi tekrar deneyelim” diyor. İşte o zaman dediğini hemen yapıyorum çünkü hergün zamanın en büyük yazarlarından biri tarafından yere atılamayacağınızı biliyorsunuz.

Irving güreşi neden sevdiğini New Yorker’e verdiği bir röportajda ise şöyle ifade edecektir.

“Sporu, medeni bir mücadele örneği olarak görüyorum. Sana kurallar çerçevesinde sorumluklar yüklüyor, galibiyet almanızın tek yolu minderin dışına çıkan rakibinizi tekrar oyunun içine getirmektir. Ama güreşmeyi neden sevdiğimin en iyi yanıtı, iyi olduğum ilk şeydi. “

10. J.R.R. Tolkien – Tenis

J.R.R. Tolkien‘in tenis kortlarından sakatlığı nedeniyle uzakta kalması, edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden birinin doğmasına neden oldu.

Sporda sakatlık kimsenin istemediği bir durum olsa da bazen istenmeyen bu durumun sonucu çok daha tatmin edici olabiliyor.

The New York Times’tan Ben Rothenberg’in haberine göre, Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin yazarı Güney Afrika doğumlu İngiliz yazar J.R.R. Tolkien, yaşadığı bir sakatlık nedeniyle tenisi bırakarak edebiyata odaklandı.

1892-1973 yılları arasında yaşayan ve şu sıralar ülkemizde de gösterimde olan The Hobbit adlı filmin senaryolaştırıldığı kitabın da yazarı olan Tolkien, Oxford’da okuduğu sıralarda birçok aktivitede bulundu.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Tolkien’in en büyük kafa dağıtma yöntemi spor yapmaktı. 40’lı yaşlarına kadar tenis oynayan İngiliz yazar bir gün 22 yaşındaki Agnus McIntosh ile karşılaşırken, ayak bileğinden sakatlandı. Bir süre yürümekte zorlanan Tolkien’in işte bu dönemde Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi eserlerinin taslaklarına yoğunlaştığı söyleniyor. Bu sakatlıktan üç yıl sonra 1937’de The Hobbit yayınlandı.

11. John Steinbeck – Timsah Güreşi

John-Steinbeck_Alligator _Wrestling

İnci, Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri gibi önemli eserlerin altına imza atan John Steinbeck‘e, Sports Illisturated (SI) 1965 yılında; spor hakkında bir denemeye katkıda bulunmasını teklif etmişti. Ancak bu teklifi kabul etmediğini belirten bir mektup kaleme alan John Steinbeck’in spor hakkındaki düşünceleri oldukça ilgi çekiciydi.

Mektubun tamamı okumaya değer olsa da, bizi ilgilendiren kısmı şu bölüm olacaktır:

“Benim spora olan ilgim katolik ama oldukça havalı. Buna inanmanızı beklemiyorum ve hikayenin tamamını da anlatmayacağım ama bir zamanlar timsah güreşi müsabakalarına katılmak için timsahlarla antrenmanlar yapıyordum. “

 

12. Ernest Hemingway – Boks

4.1.1

ernest-Hemingway-boxing-2

Author Ernest Hemingway admiring his mirror image, bare-chested & sporting boxing gloves. (Photo by George Karger/Pix Inc./Time Life Pictures/Getty Images)

ernest-Hemingway-boxing-4

ernest-hemingway-boxing-africa-Author Ernest Hemingway keeps fit by boxing while on a big game hunt in September 1952 in Kenya

Ralph Ellison’un 1954 yılında Paris Review’e verdiği bir röportajda, edebiyatın en önemli kahramanlarından birisi olan Ernest Hemingway hakkında şu ifadeleri kullanır:  

“Ernest Hemingway ne zaman bir şey anlatsa onu mutlaka yaşadığına inanarak sunar. Beyzbol ve boks deneyimlerini de aynen bu edebi dille bir tarif eder.”

Ernest Hemingway kendini bir “boksör” olarak tanımlasa da aslında boksör değildi …Ama kendi zihninde bu alanda bir efsaneydi. Ne de olsa bir romantik.

Hemingway’in dostu ve bazen edebi fikirlerini tartıştığı ortağı olan romancı Morley Callaghan bunu şu şekilde anlatıyor:

“İki amatör boksördük. Aslında kolejde ondan daha hızlıydım ve daha çok çalışıyordum ama aramızdaki fark onun boks yapmaya zaman ve hayal gücü vermiş olmasıydı.  “

Hemingway’in boksa olan aşırı ilgisini ve tutkusunu küçük bir anektod ile de destekleyelim. 

Hemingway, 1930’lu yıllarda bir boks maçında hakemlik görevini üstlenir. Kermit “Shine” Forbes olarak bilinen boksör, maçtaki bir havlu atma hadisesi sırasında Hemingway’e bir yumruk atar. Ancak o sırada yumruk attığı kişinin Amerika’nın en büyük yazarlarından biri olduğunun farkında değildir. Shine daha sonraki ifadelerinde; yumruk attığı kişinin Hemingway olduğunu bilmediğini, daha sonra evine gidip özür dilediğinde yazarın hiçbir şey olmamış gibi davranıp onu affettiğini belirtir.

Derleyen: Salih Gümüştaş

Kaynak: Open Culture, TIME, Newyork Times, Sports Illustrated (SI)

Yorum Yapmasam Olmaz :)