“ İnsan ara vermeden en fazla yirmi saniye gülebilen ve yine ara vermeden saatlerce ağlayabilen bir hayvandır. Doğduğumuzda ilk yaptığımız işin ağlamak olmasının bir anlamı olmalı. ‘Oku’ diye başlar Kuran ve ‘Önce kelime vardı’ diye başlar Yuhanna’ya göre İncil. Eğer bir ahir zaman peygamberi olsaydım ve yeni bir din yaymak için kullansaydım sözcükleri ‘ağla’ diye başlardım. Ağla.. Ağla çünkü ağlamadan anlayamazsın.. ”
Son zamanlarda çıkan kitabıyla ilgi uyandıran bir yazarı, yeni olmamasına rağmen, tanımayanların kulağına su kaçırmak için kaleme alınmıştır işbu yazı. Okunduğunda, çıkarıldığı yayınevinin isminin dahi anlamlı olduğunu kavrarsınız birden ve hiç de ismiyle müsemma değildir ‘Tesirsiz Parçalar’ .. Zira insanın başını döndürecek, okuru sarsıp kendine getirecek dizelerle anlatıyor içindekileri Ali Lidar, haliyle bir hayli tesirli yazıları da.. Müptela Yayıncılıktan çıkan kitabı ile selamlıyor sevenlerini yazar…
Lidar, son zamanlarda ‘Yeraltı Edebiyatı’ ile ilgilenenlerin yakından tanıdığı bir isim. Yeraltı demişken, edebiyatla yan yana ilk kez 19.yy.ın ortalarında kullanılan bu kavram, Aykırı, eleştirel, sert, gerçekçi, çok bilinen ama söylenmekten kaçınılanların dışa vurumu, anlatılmak isteneni çok net ve çarpıcı bir şekilde dile getiren edebiyat akımı anlamına geliyor. “kendimi dahi anlamına gelen -de gibi hissediyorum. diğerleriyle bitişik durduğum zaman huzursuzlanıyor, sırıtıyor eğreti gibi duruyorum. benim ayrı yazılmam lazım kimselerin yanına yakışmıyorum’ cümlesiyle kendini anlatıyor net ve yalın bir şekilde yazar.
Şiirlerinde küfür de var, cinsellik ve alkolizm de… Ancak yazılarının nikotin etkisi her bünyede aynı şiddetle hissediliyor olsa gerek ki, hemen her yaş ve tarzdan kült bir hayran kitlesine sahip. Okunmaya başlandın mı kolay kolay bırakılamıyor ve şair birden okunacaklar listenizden “ vazgeçilmez yazarlar” kısmına terfi ediyor. “ Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak ” şeklinde bir de blogu bulunan yazar, adeta “ bir kez dadanınca bırakılamayan ay çekirdeği gibi..” Eskimeyen Kitaplar olarak, edebiyatseverlere sıra dışı bir seçenek sunduğu inancındayız.
“durdurabilirim diye sustum ayakların üşümesin diye
sustum ama üşüyorsun bir türlü engel olamıyorum
ayaklarından başlıyorsun üşümeye benim kulaklarıma vuruyor
şarkı söylüyorum ben de sıcak ülke şarkıları
Evita dinliyorum sıkça bunu sen de yapmalısın
annemin ördüğü patikleri yollasam giymezsin bilirim
yine de boşlama kapıları belki bir yolunu bulur
tüylü bir çift ev terliğiyle kalkıp yanına gelirim..
sizin sahil gibi değil buralar her yeri müteahhitler kapmış
inşaat yapıyorlar her boşluğa pazar kuracak yer kalmıyor
bayrammış bak yarın çok mutluymuş türküm diyenler
ama senin ayakların üşüyor nasıl da çaresizim
ılık ılık konuşayım diye sarılıyorum telefona
müteahhitin kepçesi telefon tellerini koparmış
mektup yazsam alevli mürekkepler kullanıp
yazdıklarımı ayaklarına okur musun? ”