
Oğuz Atay‘ın 1972 tarihli romanı Tutunamayanlar*, yenilikçi tekniği ve roman türünde eşi görülmemiş denemeleriyle Türk edebiyatında bir dönüm noktasıdır.
“Tutunamayan” (Disconnectus Erectus) kimdir?
“Utanç devri, tutunamayanların (disconnectus erectus) ortaya çıktığı tunç devrinden hemen sonra gelen tarih öncesi bir dönemdir.” (s. 430)
“Tutunamayan (disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer). Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. Erkekleri, yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar. Dişilerini de aynı sesle çağırırlar. Genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. Ya da terk edilmiş yuvalarda yaşarlar. Belirli bir aile düzenleri yoktur. Doğumdan sonra ana, baba ve yavrular ayrı yerlere giderler. Toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı birleştikleri görülmemiştir. Belirli bir beslenme düzenleri de yoktur.” (s. 149)
“TUTUNAMAYANLAR”IN 9 ORTAK ÖZELLİĞİ
1. Edebiyat, resim, sinema, müzik ya da felsefe dallarından en az biriyle ilgilenirler.
Söz gelimi, Nazmiye Erdoğdu ve Hüseyin Bezenel resimle, Hüsnü Ergeç müzikle, Ahmet Çekingen ise edebiyat ve sinemayla ilgilenir.
“Felsefi sistemlerin çokluğu ve kararsızlığı Süleyman Kargı’yı üzüyordu. Kitabını da bu nedenle yazıyordu; değişmeyen bir sistem bulmak istiyordu. Geleneklerin üstüne çıkmak ve yeni bir sistem bulmak için özellikle modern felsefe akımlarını inceliyordu.” (s. 697)
2. Tutunamayanlar kitap okurlar ve kitap yazarlar.
Turgut Özben’in kitap boyunca yaptığı iş Selim’den geriye kalan eksik metinleri okumaktır. Toplumda çok iyi tutunmuş olan Turgut Özben, bu metinleri okuyarak “tutunamayan” olmayı öğrenmeye çalışır.
“Dairede işe başladığının dördüncü yılında, yerini yeter derecede sağlamlaştırdığı gerekçesiyle daktilosunu ve notlarını daireye taşıdı ve üç kişiyle birlikte çalıştığı odada kitabını yazmaya başladı.” (s. 695)
3. Tutunamayanlar başladıkları işleri asla bitiremezler.
Selim Işık’ın Tutunamayanlar Destanı, Ne Yapmalı ve Günlük adlı eserleri başlanıp da bitirilemeyen kitaplar arasındadır.
“Selim, her işinde olduğu gibi, şarkıları yazmaya da bir Türk gibi başlamış ve bütün iyi niyeti ve çabasına rağmen, İngiliz gibi bitirememiştir.”(s. 156)
Kitaplar dışında üniversite öğrenimini bitiremeyen pek çok kişinin de adı anılır: Ziya Tahiri ve Vahit Beylerin ortanca oğlu gibi.
“Üniversitede en çok sevdiğim öğrenciler, yıllardır okulu bitiremeyenlerdi. Yanlarından ayrılamazdım. Onların başarısızlık masallarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim. Sonra, onları öğrenci olarak bıraktım üniversitede: ben bitirdim.” (s. 664)
4. Tutunamayanların yazdıkları kitaplar, çoğunlukla basılmaz. Basılsa da okunmaz.
Ahmet Cemal’in basılmamış şiir ve oyunları, Ahmet Çekingen’in gizlice yazdığı roman, Nazmiye Erdoğdu’nun Mistik Sembollerin Orijini Üzerine adlı eserleri bitirilme şerefine erişen ama basılmayan kitaplar arasındadır.
Hüseyin Bezenel’in Perspektifin Esasları adlı eseri, basıldığı halde kimse kitabı okumaz.
“Borç harç bastırdığı “Perspektifin Esasları” adlı kitabı kaldırıma düştü. “Büyük Ressamlar”sa acınacak bir kitaptı.” (s. 686)
“Kitap almak için dükkâna gelen bir adamın vasıtasıyla tanıştığı ortaokul Türkçe öğretmeninin şiir ve hikâyelerini basmak için bir yayınevi kurdu. İki kitap birden bastırdı. Kitaplar satılmadı.” (s. 676)
5. Tutunamayanlar yalnızdır, ilişkiler onlar için korkutucudur.
Süleyman Kargı’nın nişanlısına mektup yazarak evlenmekten vazgeçtiğini bildirir, Nazmiye Erdoğdu kötü deneyimlerinden sonra artık evlenme sözü duymak istemediğini söyler, Selim Işık evlilikten korkmaktadır.
“Fakat, Selim’de can sıkıcı özellikler vardı. Tanıştığı kızları adam etmeye kalkıyordu. Onların, kitaplardan ve ondan bundan ödünç aldıkları romantik hayallerini ciddiye almıyordu. Böyle bir insanla ancak evlenilebilirdi.” (s. 434)
“Belki de evlenmeye yanaşmadığı için onu hastaneden çıkarmıyorlardı. Evlenmekten her zaman korkmuştu. Evlenmek, birleşmek, bir arada yaşamak düşüncesi onu titretiyordu.” (s. 677)
6. Korku, tutunamayanların hayatına yön veren en yoğun duygudur.
“Anlaşılmamak korkusuna gelince: bir edebiyatçının meseleleri de -günlük yaşantının nakledilmesi dışında- halk için, bir matematikçinin denklemleri kadar, belki de daha soyut kalır.” (s. 66)
“Bu arada, attan, arıdan ve horozdan korktu.” (s. 701)
“Selim’in en küçük olaylarda yüreği ağzına geliyordu. Hocalardan korkuyordu. Fizikçi, tarihçi deyimlerinden ürküyordu. Müzikçiden çekiniyordu.” (s. 703)
7. Anlamın bir işe yaramadığını düşünüp anlamsız ve absürt olanı seçerler.
“Bu deftere anlamsız sözler yazmak istiyorum artık. Aklımı kullanmaktan ve anlaşılmaya çalışmaktan bıktım. Hiçbir zaman da anlamlı olmayı becerebildiğimi sanmıyorum.”
“Kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu, hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. İşte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. Kendilerini öldüremeyeceklerdir.” (s.202)
8. Tutunamayanlar için dünya bir eziyet yuvasıdır.
Hor gören, aşağılayan, ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden ve acıyı paylaşamayan insanların arasında yaşamak zorunda olmak ve hiçbir şekilde anlaşılamamak tutunamayanlar için dünyayı bir eziyet yuvasına çevirir.
“Gerçekle düş birbirine karışıyor, yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz.” (s. 254)
“Yüzünüze bakar bakmaz, gözlerinizin ifadesinden, size eziyet etmenin onlar için faydalı olacağını görüyorlar.” (s. 661)
9. Tutunamayanlar hassas yaradılışlıdır.
Tutunamayanlar, aslında dünyayı, insanları ve onların düşüncelerini önemsemiyor gibi görünseler de bu durum aslında içinde bulundukları öğrenilmiş çaresizlik duygusuyla ilgilidir. Çevrelerindeki insanların, diğerlerinin, verdiği en ufak bir tepki, tutunamayanlar için önemlidir.
“Söyler söylemez unuttuğum bir sözün onu aylarca ilgilendirmesinden gururlandım.” (s.666)
“Biri yüzüme bakıp acıklı şeyler anlatacak diye titriyorum.” (s. 671)
“Gerçek tutunamayanlara saygım büyüktür. Onları bir ansiklopedide toplamak isterdim. Türk Tutunamayanları Ansiklopedisi. On iki fasikül bir cilt. On iki ciltte tamamlanacaktır. Üç fasikül bir harf, üç harf bir kelime, üç korner bir penaltı…
Benden sonra bu işi yapacak çıkmaz. Gençlik şimdi somut sorunlarla ilgili. Hemen işe girişmeliyim.”(s. 672)
“Tutunamayanlar Ansiklopedisi”
* Oğuz Atay, Tutunamayanlar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013.
teşekkürler