
Oyuncu, yönetmen ve senarist Uğur Yücel’in, 1980’lerden bu yana kaleme aldığı öykülerinin yer aldığı ”Yağmur Kesiği” adlı kitap Can Yayınları’ndan çıkarak okuyucu ile buluştu.
1957 yılında İstanbul’da doğan ve sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran Uğur Yücel, ilk kitabında 1980’lerden bu yana yazdığı öykülere yer veriyor.
Kuzguncuk’ta doğup büyüyen Uğur Yücel’in öykülerinde Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Türkler ve her meslekten sayısız karakter bulunuyor. Kitapta her karakter aynı şekilde acı çekiyor, aşık oluyor, yaşamak arzusuyla yoğrulup bükülüyor ve ölümle imtihanları her seferinde yürek burkuyor. Uğur Yücel’in şiirsel ve eşsiz anlatımıyla İstanbul’un nasıl yaşlandığı okuyucunun zihninde canlanıyor.
Yağmur Kesiği Arka Kapak Yazısı:
Lefteri üç gün toprak altında kalmıştı…
Sırtında kırbaç izleri. Sırtı paramparça. Karnını deşip kemiğe saplanmış lakerda bıçağı.
Köpekler burunlarını toprağa vermiş, en pes seslerden ağlıyor. Denizkızları bir bir gırtlaklarını kesip kayalara vuruyor diri bedenlerini.
“Ave Maria” söylüyor koro.
“Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammed,” diye bağırıyor kurbanlık koyunlar.
Karlar örtüyor eflatun şallarını köyün üstüne.
Lefteriyi çarmıha gerdiler.
Ve o hiçbir şey demedi.
Rakılar, esrarlar ağladı.
“Ölüm Allahın emri ayrılık olmasa,” dedi kedi imam.
Helal ettiler haklarını.
Lefteri gömüldü.
Sevgilisi Melina Ratsisin yanına.
Sarıldılar.
Bıçağı söktü aldı karnından Melina. Bir bir yaralarını sevdi okşadı. Gözlerini öptü. Saçlarını koparıp bedenine sürdü. Mezarın diplerine çekti Lefteriyi. Çekildikçe su geldi çekildikçe deniz, indikçe tuz geldi burnuna. Balıklar öptü gözlerini. “Derin nefes al sevgilim,” dedi Melina. Son nefesini aldı Lefteri.
Daldılar derinlere derinlere. Denizkızı Melina sevdasına kavuştu. Denizin bittiği yerlere gittiler, Karya mezarlarına, yüksek manastırlara…
Onlar çağırmadı bu olup biteni. Bu felaket klavyeleri. Bu yarılmış kar tepelerinden fırlamış ten kokusu.
Oluk oluk.
Onlar bağırmadı.
Sırtında kırbaç izleri. Sırtı paramparça. Karnını deşip kemiğe saplanmış lakerda bıçağı.
Köpekler burunlarını toprağa vermiş, en pes seslerden ağlıyor. Denizkızları bir bir gırtlaklarını kesip kayalara vuruyor diri bedenlerini.
“Ave Maria” söylüyor koro.
“Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammed,” diye bağırıyor kurbanlık koyunlar.
Karlar örtüyor eflatun şallarını köyün üstüne.
Lefteriyi çarmıha gerdiler.
Ve o hiçbir şey demedi.
Rakılar, esrarlar ağladı.
“Ölüm Allahın emri ayrılık olmasa,” dedi kedi imam.
Helal ettiler haklarını.
Lefteri gömüldü.
Sevgilisi Melina Ratsisin yanına.
Sarıldılar.
Bıçağı söktü aldı karnından Melina. Bir bir yaralarını sevdi okşadı. Gözlerini öptü. Saçlarını koparıp bedenine sürdü. Mezarın diplerine çekti Lefteriyi. Çekildikçe su geldi çekildikçe deniz, indikçe tuz geldi burnuna. Balıklar öptü gözlerini. “Derin nefes al sevgilim,” dedi Melina. Son nefesini aldı Lefteri.
Daldılar derinlere derinlere. Denizkızı Melina sevdasına kavuştu. Denizin bittiği yerlere gittiler, Karya mezarlarına, yüksek manastırlara…
Onlar çağırmadı bu olup biteni. Bu felaket klavyeleri. Bu yarılmış kar tepelerinden fırlamış ten kokusu.
Oluk oluk.
Onlar bağırmadı.