
“Yemekte aşk olduğunu keşfettim, başka hiçbir yerde kalmamış olsa da…”
Ernest Hemingway
Tek başına yemek yemek… Siz de Hemingway gibi yemekte aşk olduğunu düşünenlerdenseniz aşkınızla baş başa kalmak sizi rahatsız etmeyecektir. Ancak yalnız yemek yemek, Türk insanı için henüz tercih edilen bir kavram değil. Beraber ve kalabalık yaşama adeti göçebe yaşam tarzından geliyor olsa gerek. Ailenin birlik ve beraberliğini pekiştiren, gündelik yaşamın kaygı ve stresinden kurtulup sohbet ettiğimiz, aile bireylerimizle görüştüğümüz akşam sofralarını düşününce bir arada olmak kültürümüzün bir parçası, diye düşünüyor insan.
Geçtiğimiz aylarda Amsterdam’da bir restoranın açılışı haberiyle birlikte arkadaş ya da sevgiliyle değil, yalnızca ‘yalnız’ girilebilecek bir mekanla tanıştık. Masa ve sandalye düzeni, dekorasyonu ve servisiyle bir “Yalnızlar Restoranı” burası. Tüm Avrupa’ya yayılacak olan bu restoran zincirinin ilk halkası olan Amsterdam şubesi, ilerleyen günlerde dünyada trend olacağa benziyor.
Bu haber üzerine ailenin birlik ve beraberliğini pekiştiren, gündelik yaşamın kaygı ve stresinden kurtulup sohbet ettiğimiz, aile bireylerimizle görüştüğümüz akşam sofralarını düşününce bir arada olmak kültürümüzün bir parçası, diye düşünüyor insan. Birlikte yemek yemenin ve sohbetin yerinin diğer dünya ülkelerinin kültürlerinde de ayrı bir yeri var.
Sofraların, kitaplarda yer alan sofra sahneleri ve yemek detaylarıyla edebiyat dünyasında da oldukça önemli bir yeri var. Okuduğumuz romanlarda -özellikle dönem romanlarında, anılarda, gezi güncelerinde- sıklıkla geçen sofra betimlemelerini gözümüzde canlandırıp, tat ve sunumlarını merak ederiz kimi zaman.
Dinah Fried de bizim gibi düşünenlerden..
Son kitap çalışmasında yemek, edebiyat ve fotoğrafı bir araya getirmiş. Fried edebiyat dünyasının en ünlü romanlarındaki en meşhur 50 yemek sofrasını zihninde canlandırmış ve fotoğraflamış. Hayali Sofralar (Fictitious Dishes) adını verdiği seride, F. Scott Fitzgerald‘dan Franz Kafka‘ya, Marcel Proust‘tan Jack Kerouac‘a kadar pek çok yazarın eserindeki yemek ve öğünün Fried tarafından tasarlanmış ve fotoğflanmış hali yer alıyor.
Dinah Fried’in Objektifinden Romanlardaki Yemek ve Öğünler
Slyvia Plath’in Sırça Köşk (The Bell Jar) romanındaki bir sahnenin sofrası. Plath’in anlattığı gibi, avokadonun içi yengeçle doldurulmuş.
J. D. Salinger’in ünlü romanı Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher In The Rye) romanında yer alan bir sofra. Romanda ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler anlatılıyor.
F. Scott Fitzgerald‘ın, Amerikan rüyası düşüncesine karşıt olarak 1925’de yazdığı ve beyazperdeye de uyarlanan romanı Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby) den bir yemek sofra sahnesi:
“Mutfak masasında insanları gömebilecek kadar çok yiyecek vardı. İri parçalar halinde domuz etleri, domatesler, bezelyeler, hatta üzümler.”
Fotoğrafta Harper Lee’nin Pulitzer ödüllü romanı Bülbülü Öldürmek (To Kill A Mockingbird)’deki bu satırlardan esinlenen sofra yer alıyor. Kitap, 1960’lı yıllarda yayımlanmasına karşın hikaye yazarın 1936 yılında, on yaşındayken yaşadığı bir olaydan yola çıkılarak kaleme alınmış. Lee, yaşadığı kasabanın civarında olan bu olayın ailesi ve komşuları üzerindeki etkilerini gözlemleyerek eserini oluşturmuş. Dinah Fried dönemsel sofra düzenini de dikkate alarak sofrayı fotoğraflamış.
Amerikalı yazar Herman Melville‘in dünyaca ünlü, simgesel okumalara açık bir kitap olan “Moby Dick” (Moby-Dick Or The Whale) romanındaki çorbanın Fried yorumu.
“Gregor Samsa bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
cümlesiyle okuru ilk satırda yakalayan bir sabah böcek olarak uyanan bir adamın hikayesini anlattığı ve neden, nasıl sorularını cevapsız bırakarak, toplumda varolan kalıplaşmış düzene bir başkaldırı niteliği taşıyan Dönüşüm (The Metamorphosis)adlı eserinde, Franz Kafka‘nın ünlü karakteri Gregor Samsa’nın yemeği canlandırılmış.
Herkes tarafından hırçın, saldırgan ve çekilmez bir yaramaz olarak görülen bir çocuğun neler yapabileceğini, zenginliğin biraz da dünyayı, doğan güneşi tüm güzellikleriyle görebilmek olduğunu anlattığı Gizli Bahçe (Secret Garden) kitabında, yazar Frances Hodgson Burnett, böyle bir yemek alanı düşlemiş olmalı.
Beat kuşağının en önemli temsilcilerinden biri olan Jack Kerouac‘ın 7 yıllık Amerika serüvenini anlattığı ünlü romanı Yolda (On The Road) kitabında yer verdiği bir fincan kahve, elmalı turta ve bir top dondurma canlandırılmış.
Charles Dickens‘in Oliver Twist adlı önemli eserindeki yemek sofrası kitapta şöyle anlatılıyor:
“Açlık, sefalet ve umutsuzluktan gözü kararan çocuk, delice cesaret ile, yemek kabı ve kaşığı elinde masanın üzerinden ustaya şöyle seslendi: ‘ Efendim, lütfen biraz daha istiyorum.”
Çocukken izlediğimiz en güzel çizgi filmlerden biriydi Heidi. Johanna Spyri‘nin romanından esinlenerek çizgi filme uyarlanan Heidi’deki hafızalara kazınan yemek sofrası:
“Kazandaki süt kaynamıştı, yaşlı adam peyniri kalın parçalar halinde kesti ve kalın metal çubuğa takarak onları altın sarısı rengine gelen kadar ateşin üzerinde çevirdi. Heidi bütün bu olanları iştahlı ve meraklı gözler ile izledi.”
Milenyum üçlemesinin ilki olan ve 2005 yılında yayınlanmasından bu yana Avrupa ve ABD’de çok satanlar listesinde birinciliğe yükselen Stieg Larsson imzalı ünlü roman Ejdarha Dövmeli Kız (The Girl With The Dragon Tattoo) kitabındaki yemek sofrası şöyle tasvir edilmiş:
‘Ben gerçekten aç değilim’ dedi. ‘Eğer sen açsan da umrumda değil.’ Sadece Ye ! Sandviçine peynir koy ve kocaman bir ısırık al!’ diye emretti Salander.
1865 yılında, Lewis Carroll takma adını kullanan Charles Lutwidge Dodgson tarafından yazılan Alice Harikalar Diyarında (Alice’s Adventures In Wonderland) romanındaki yemek sofrası bu cümlelerin ışığında hazırlanmış:
March Hare cesaretlendirici bir ton ile ‘ biraz şarap al.’ dedi. Oysa Alice gözlerini yemek sofrasında gezdirdiğinde çaydan başka bir şey görmemişti.
20. yüzyıl edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen, Marcel Proust‘un hayatının son 17 yılında kaleme aldığı bir milyon 250000 sözcük ve 3000 sayfadan oluşan dev eseri Kayıp Zamanın İzinde (In Search of Lost Time) romanında yemek sofrası şöyle tasvir edilmiş:
Kışın bir gün, eve geldiğimde annem üzerimdeki kıyafetlerden dolayı üşüdüğümü fark etmiş olmalı ki bana biraz çay içmemi önerdi. Önce reddettim. Sonra neden olduğunu bilmiyorum ama fikrimi değiştirdim. Koltuğa yerleştim ve petites madeleines adındaki tombul kurabiyelerden…
Hunter S. Thompson‘un 1998 yılında sinemaya da uyarlanan ünlü romanı Vegas’ta Korku ve Nefret (Fear and Loathing in Las Vegas)’te ilginç bir yemek sofrası Dinah Fried’in gözüne çarpmış. İşte sahne kitapta tam da şöyle anlatılmış:
“Siz Allah’ın cezası beyazlar hepiniz aynısınız, diyerek yeni bir şişe tekilayı açtı ve kafaya dikti. Sonra greyfurtu acımasız bir şekilde önce dört parçaya.. sonra sekiz parçaya.. sonra ise on altı parçaya böldü.”
Fotoğraf: Dinah Fried
Metin: Hande Yavşan Güvendik & Salih Gümüştaş
Redaksiyon & Sayfa Düzeni: Sevgi Ekicigil
Proust’un bir de Swan’ların izindeki madlenleri var. mukemmel bir calisma olmus.