
Mitolojiler ve modern hikayeler neye yarar? Davranışlarımızı akılla mı, akıl dışılıkla mı daha iyi açıklayabiliriz? Varlığımız ve seçimlerimiz saçma mı? Popüler filozoflardan, varoluşçuluğun kurucusu Sartre’ın kitaplarına bakmadan önce, bir giriş niyetine bu yazıyı okuyun.
20. yüzyılın ortalarında Fransa’da tepe noktasına ulaşan Varoluşçuluğun en ünlü ve hayranlık uyandırıcı temsilcisi olan Jean Paul Sartre da ‘saçma’ bulduğu dünyayı anlatırken, saçmanın irrasyonel olması nedeniyle zorunlu olarak irrasyonel anlatıları kullanmıştır. Sartre’ın Varoluşçuluk felsefesi bağlamındaki başyapıtı ‘Varlık ve Hiçlik‘, aklın kategorilerine göre değil, varlığın kategorilerine göre yazılmıştır ve kişinin dünyayı algılaması buna uygun olarak içten dışa doğru değil, dıştan içe doğrudur. Her bir felsefi önerme ve kavram, tıpkı mitolojide olduğu gibi çeşitli öykülemelerle verilmiştir: Yirminci yüzyılın bu belki de en muhteşem felsefe kitabının bazı bölümlerini bir garsonun tavırlarını, bir eşcinsel ile bir dürüstlük şampiyonunun sohbetini, ilk buluşmalarına çıkan bir kadın ve bir adamın davranışlarını betimleyerek kaleme almıştır. İşte tam da bu tavrı yüzünden Sartre yalnızca felsefe kitapları yazmadı ve felsefesini daha iyi anlatabilmek, öyküleyebilmek için roman, öykü ve tiyatro dallarında da yapıtlar verdi.
Varlığı bilinçli varlıklar ile bilinçsiz varlıklar olarak ikiye ayıran; ‘kendi için varlık‘ adını verdiği bilinçli varlıklar kategorisine yalnızca insanları ve ‘kendinde varlık’ adını verdiği bilinçsiz varlıklar kategorisine de insanın dışındaki tüm varlıkları yerleştiren Sartre’a göre, aslında varlığın hiçbir anlamı yoktur. Bununla birlikte ‘kendi için varlık’ın anlam yaratma kapasitesi vardır. Bu durum Sartre’a göre insan açısından kaygı verici bir durumdur, zira tamamıyla anlamsız bir dünyaya, neredeyse istediği her anlamı verebilecek bir varlık olan insan (kendi için varlık) sınırsız bir seçme özgürlüğüne sahiptir ve aslında temelde seçimlerinin hiçbir anlamı yoktur.
Yalın Alpay / yalin@yalinalpay.com