Eğer kadının çok geçmeden çocuğu bulacağını sanıyorsanız, hiç Oates okumamışsınız demektir. İyi bir Oates okuyucusu kötünün ardından daha kötünün geleceğini bilir. Gerçekçi seçeneklerle karşılaşacağını bilir. Robbie/Gideon büyüyor. Büyüdükçe de Daddy Love’ın nasıl bir canavar olduğunu daha iyi anlıyor. Küçükken korkup boyun eğdiği adamdan kaçmanın yollarını aramaya başlıyor. Artık yıllar boyunca boyun eğmekle gelen özgürlüklere sahip. Öyleyse niye kaçmıyor? Bugüne kadar onlarca ABD dizisinde ve filminde bu konunun işlendiğini gördüm, hiçbir açıklama hiçbir zaman inandırıcı gelmedi. ‘Gidebiliyorsa neden gitmiyor?’ sorusunun -ki kurbanı suçlayışıyla acımasız ama bir o kadar da gerçek bir soru bu- yanıtını ilk kez Oates’te ikna edici buldum çünkü yazar, okuyucuyu kaçıranın ve kaçırılanın zihinlerinin derinliklerine sürüklüyor. Stockholm sendromunun/beyin yıkama sürecinin nasıl işlediğine şahit ediyor. Romanın en ürkütücü yanıysa sonu; 6 yıllık işkencenin ardından bir insandan kendini ne kadar onarması beklenebilir? Pek çok sahne o kadar iğrenç ki elinizden bırakmadan okuttuğu için Oates’e hem bayılıyor, hem küfrediyorsunuz.
heyzen@mail.org