
Yazar İskender Pala “Od,”u yazmasaydı, Molla Kasım’ın dilinden Yunus’u anlatmasaydı, pek çok kişi için “Aşkın aldı benden beni/ Bana seni gerek seni” diyen ozan belki de hep “Yunus Emre” olarak kalacak, “Bizim Yunus” olmayacak, olamayacaktı.
Ben nasıl kitabın her sayfasında, her yeni bölümünde ve her tılsımlı karakterde “Yunus Emre hakkındaki ne çok şeyi unutmuş, ne çok şeyi hiç bilmemişim” demekten alamadıysam kendimi, aynı duygularla siz de sarsılabilirsiniz sevgili okur, hazırlıklı olun.
OD – Bir Yunus Romanı
Öyle ya, işte 13. yüzyıl Anadolu topraklarındayız. Horasan’dan Anadolu’ya “bir arayış” la sürüklenmişiz. Tarih kitaplarında görüp belki çoktan unuttuğumuz Alamutlular, Moğollar, Haçlılar, Bizanslılar, Türkmen boylarıyla, Araplarla, Selçuklu ve nihayet Osmanlı’yla birlikteyiz.
Sevgiliye duyulan aşk, ölüp giden oğulun acısı, bir diğer oğla duyulan özlem, kararsızlıklar, vicdan azapları, Yunus’u Yunus yapan dergâh eğitimleri ve nihayet ilahi aşkı arayışı anlatan sayfalarda, Yunus’un derviş Yunus oluşunun destansı bir anlatımıyla iç içeyiz.
İçimizdeki Yunus, İskender Pala’nın kelimeleriyle dile geliyor. Yunus’unmuş gibi görünen sorular bizim aslında, arayış da, yakarış da bizim.

Bakmayın siz Yunus’un “Derviş koyundan yavaş gerek” demesine; içinizde onun 80 küsur yıllık yaşamını son sürat okuyup öğrenme arzusu doğuyor. An geliyor “Sesi kısıp, sözü yükseltme” telaşına düşüyorsunuz, an geliyor “Ben ağlarım yane yane/ Aşk boyadı beni kane/ Ne âkilim ne divane/ Gel gör beni aşk neyledi” diyen derviş Yunus’un sevgiler arasında tercih yaparken yaşadığı ızdırapla kendi içinizde hesaplaşıyorsunuz.
Bunun için kitabı belki birkaç kere okumak gerekebilir, her okuyuşta yeni bir yanınızı, duygunuzu, inancınızı keşfedebilirsiniz. Bu topraklarda asırlar boyu sürüp giden yaşamları ve kavgaları bir ozanın hayatı üzerinden bir kere daha gözden geçirmek, günümüzü anlamaya ve doğru değerlendirmeye yardımcı da olabilir.