2024/05/05

“Aşk örgütlenmektir” der, Ece Ayhan. Öyle ki, bir düşünüş; bir duygu çizgisinde iki kişi olmakla başlar örgütlenme. Sisifos’un zirveye taşıdığı kaya parçası, insanın egolarını, korkularını ve zaaflarını temsil eder. Nafile bir çabadır yaşam, nihilistlerce. Yukarılara itelenen kaya, onca ağırlığıyla; nasıl olsa gerisin geriye yuvarlanacaktır.

iste-boyle-buyurdu-zerdust-friedrich-nietzsche-Oysa tasavvuf ilmi, insan-ı kamili işaret eder. Ruhun tekamüle eriştiği, zirveden aştığı bir halden dem vurur. Bunun birincil yolu aşktan geçer. Ruhun hiçliği için, evvela aşkın çokluğuna (örgütüne) bulaşılır. Tıpkı Nietzsche’nin “üstün insan” ideasının yarattığı Zerdüşt’ün, asimetrik eksende inziva hayatından topluluğa karışması gibi… Ve şöyle der kalabalığa:

“İnsan, hayvan ile üstüninsan arasında gerilmiş bir iptir, uçurumun üzerindeki ip. Benim sevdiklerim, batışın dışında başkaca bir yaşam bilmeyenlerdir, çünkü karşıya geçenler onlardır.” (İşte Böyle Dedi Zerdüşt, Kabalcı Yayınevi, Çev: Ahmet Cemal, sy: 15)

Gel gelelim bu keskin çizgilerden, bu soylu taltiflerden uzak; aşkın kalabalığını her an damarlarında duyan, birden çok insan gibi yaşayan ruhlar vardır. İfratla tefrit arasında gidip gelen, denizin köpüğüyken dağın rüzgarına karışan ruhlar… Tutkulu ruhlar! Bunlardan biri de Fransız şair Verlaine’dır. Eşsiz kalemiyle Zweıg anlatır:

“Şair, arzu ve hayatın üstesinden gelebilir çünkü bunları hakir görür. Kötüyü güçsüzleştirebilir çünkü pişmanlık duyar. Ancak kaderi geri tutamaz ve anlaşılmayan ile yapılan savaşları kazanamaz.” (Stefan Zweıg, Verlaine Dürüst Aptal Efsanesi, Aylak Adam Yayınları, çev: Burcu Yalçınkaya, sy: 27)

Verlaine-Durust-Aptal-Efsanesi-stefan-zweigVerlaine, hayatı gelgitler içinde geçmiş, şiirlerine dini motifler serpiştirirken, an gelip pornografik metinler çıkarmış; alkolün  batağına saplanıp, sabahında kilisede gözünü açmış, bir kadınla evliyken, şair Rimbaud’a eşcinsel bir aşkla bağlanmış ve sonucunda işi ona ateş etmeye kadar vardırmış bir şair, hepsinin ötesinde bir insandır.

“Anatole France, Gestas adlı kısa hikayede bu tuhaf dindar hayattaki (Verlaıne’ın hayatı) saflığın ve ahlaksızlığın karışımını kendine has vurgulayıcı, sessiz ve oturaklı biçimde fevkalade şekilde tanımlar. Şöyle bir anekdot anlatır: Sabahın erken saatinde tökezleyerek bir sarhoş, günah çıkarmak için kiliseye girer. Henüz rahip gelmemiştir. Sarhoş, gürültü yapmaya başlar ve dua masasını yumruklar. Öfkelenir ve ağlar. İtiraf etmesi gereken hayli fazla günahı vardır ve tek istediği de sadece bir rahiptir.” (sayfa:49)

Zweıg’ın dediği gibi, yalnız kaderi geri tutamaz Verlaıne. Çünkü o, anlık duygulanmaların, coşkunlukların ya da dinginliklerin adamıdır. Sırtındaki Sisifos kayasını, asla zirveye taşıyamaz. Hatta böyle bir amacı yoktur. Bir ilerisi, o kayanın farkında bile değildir. Zira yuvarladığı, düşürdüğü taş parçası her vuruşta yeryüzüne muazzam şekiller verir. Fransız lirizminin kurucusu sayılan Verlaıne’nın, hayat hikayesi de lirik bir öyküdür.

Dil ve Edebiyat Dergisinin Ağustos sayısında, Yusuf Akçay imzalı ve “Metafizik Sanat / Yeni Türkiye’nin Sanat Arayışı” başlıklı makalede şunlar ileri sürülüyor: “Artık sorun sanatı değil, sanatçıyı inşa edebilmek noktasına gelmiştir… İslam’ın teolojik yorumlarından ilmihal bilgisine, İslam tarihinden nübüvvet tarihine, dinler tarihinden ateizme kadar en temel bilgi ve tartışmalardan ve bunların farklı disiplinlere yansımalarından habersiz bir sanatçının sanatından elbette şüphe edilir… Sezgicilik ve metafiziğin yeniden entelektüel yükselişe geçtiği bir çağda, hala 19. yüzyıl pozitivizmini sanatının sürükleyici gücü yapmaya çalışan gücü yapmaya çalışan sanatçının ilericiliği elbette sorgulanmalıdır. Bütün sanat birikimi Lukacs’ın estetiğinden ve Brecht’in diyalektiğinden ibaret yabancılaşmış sanatçının varacağı noktanın Marksist/güdümlü sanat olması kaçınılmazdır. Sanatının evrensel gelişimini takip etmekten aciz, küçük düşünen ama büyük işlere hevesli bu kifayetsiz muhterislerden sanat eseri çıkmaz.”

Verlaine ve muadilleri, sistematik tariflerle sanata adeta AB kriterleri getiren bu anlayışlara karşı da bir cevap, bir sivrisinek melodisidir. Ya da davul zurna senfonisi, tabii anlayana!

Metafizik sanat tarifi yaparken, yani ilhama, tahayyüle yazarın kendi deyişiyle hikmete dayalı edilgen bir kavram ele alınırken; etken bir inşa sürecinden bahsetmek de ayrıca çelişkilidir.

Bakın Zweıg, Verlaine’ı anlattığı aynı eserde, din ve şair/sanatçı ilişkisini nasıl açıklıyor:

“Genel olarak şairler için, şairane duyguyu dini duyguya dönüştürmek neredeyse bir gerekliliktir. Fakat faal düşünüş ve entelektüelliğe sahip yaratıcı şairler kendi dinlerini kurarken, duygusal ya da pasif olan şairler ise duygularını mevcut dini ayinler ve semboller şeklinde Tanrı’ya sunar. Din sadece nesnelerin birbiriyle ilişki içerisine koyulduğu belli bir ilişki biçimidir. Aynı şekilde akşamın yarattığı his, yağmurdan sonraki serin hava, rüzgarın fısıltıları ve bulutların oyunları ya da, şairane hissiyatın heyecanlı ateşine yakalanmış ne varsa şairin kendi hüznü ya da sevincine sızdıktan sonra sonsuzluğa kulak verir. Şair, sonsuzluğun bütün hüzünleri anlayan ve bunların kefaretini ödeyen bir ruha sahip olduğunu hisseder. Ve böylece ruhu kutsal olarak görür. Şairin dini, anlaşılmak için gerekli olan ve içinin onla dolu olduğu tek bir büyük inançtan gelir. Şair, ruhunun bir yere aktığını hissettiğinde bu din sadece bir adım ötededir ve şair o zamana kadar anlaşılmaz olmuş olana adını, şeklini ve yorumunu verir.”

Paul-Verlaine-Yasami-Sanati-Ve-Siirleri-Düşünülesi!

Saygıdeğer okur, Zweıg’ın kaleme aldığı biyografiler malumunuzdur. Ancak ben Zweıg’ın bu benzersiz kitaplarını okurken, bir biyografi değil; bir roman karakterinin çetrefil hikayesini okur gibi hissederim. Çünkü o hep, en az yazdıkları kadar ilgiye değer yazar hayatlarına yer vermiştir. Sanatçıların, sanat eserinden farksız hayatlarına…

Dipnot: Verlaine’nın hayatına dair bir diğer yararlı kaynak, ilk basımı 1961 yılında Alaz Yayıncılık tarafından yapılan ve Erdoğan Aklan tarafından kaleme alınan, “Paul Verlaine, Yaşamı, Sanatı ve Şiirleri” adlı eserdir.

                                             Çünkü kitap, karanlığa gönderilmiş mektuptur.

 (Stefan Zweıg, Verlaıne-Dürüst Aptal Efsanesi, Aylak Adam Yayınları, çev: Burcu Yalçınkaya, sy:68)

Dağhan Dönmez

daghan_donmez@mynet.com

Yorum Yapmasam Olmaz :)